Kazım Karabekir Paşa-VI

Devlet olma yolunda önemli bir adım atılmak üzereydi. Anadolu, İstanbul Hükümetiyle gemileri yakmıştı. Karabekir’in öngörüsü sayesinde meclisin itilaf devletlerince işgal edilmesi Anadolu’da yeni meclisin açılmasına meşru bir sebep olmuştu.

“18,19 Nisan 1920 tarihiyle yani daha Büyük Millet Meclisi açılmadan önce Heyeti Temsili’ye namına Mustafa Kemal Paşa 500-1000 mevcutlu güzide bir birlik veya gönüllü istedi. Sebep olarak da ‘Yer yer başlayan isyanlar ve Batı’daki birliklerin şimdiki durumu maalesef tatmin edici bir şekil göstermiyor, yerlerinden oynatılan birliklerden çok fazla firar görülüyor.’ Denildi. Ben Erzurum’dan Yeşil Ordu namı altında iki fedai müfrezesini muhtelif tarihlerde yeşil bayrakla yola çıkardım ve bunların büyük kuvvet olduğunu her tarafa yazdım… 21 Nisan’da Fevzi Paşa’nın bazı kıymetli subaylarla İstanbul’dan kaçtığını bildirerek hangi vazifede kullanılmasının muvafık olacağını Mustafa Kemal Paşa bana sordu. Fevzi Paşa yine Harbiye Nazırlığında( Milli Savunma Bakanlığı) İsmet Bey’in de Erkan-ı Harbiye-i Umumiye ( Genel Kurmay Başkanlığı) seçilmelerinin uygun olacağını cevap olarak bildirdim.”[1]

Batıda meclise karşı başlatılan isyanların bastırılmasında hem de Yunanlılarla yapılan savaşta Ali Fuat Cebesoy’un ve Karabekir’in her açıdan verdikleri destek son derece önemlidir. Bu arada Paşa’nın Kars, Ardahan ve Batum’un Ermeni işgalinden alınması için Ankara’ya defalarca yazı yazdığı halde Batı cephesindeki savaş öne sürülerek bu isteği kabul edilmemiştir.  En son yazdığı yazıya bir bakalım.

“Bugünkü vaziyetimiz bir duvar gerisinde gafilce oturmaktır.  Behemehâl şimdiden Sarıkamış’a kadar olan bölgeyi işgal mecburiyetindeyiz. Ben gereği kadar yazdım. Bu son arz ettiklerimle her türlü manevi mesuliyetten kurtulmakla müsterih bulunuyorum. Batının nasihat ve aldatmalarına kapılmamalıdır. Bugün Batı en zayıf zamanlarını yaşıyor. Bizim Doğu ile olacak komşuluğumuzda olmayacaktır. Bolşevikler herhangi bir tarzdaki hareketimizi pek ziyade iyi karşılayacaklardır. Çünkü Ermenistan hareketini ilk önce bize teklif eden onlardır. Millet meclisimiz dahi bunu kabul ettiğini bildirmiştir. Eğer Ermenistan seferinin sonuna kadar yapılması olamaz görülüyorsa üç fırka tümen ile ve az zamanda Ermenistan’ı imhaya kudretli olduğumuzun kabulünü rica ederim. İki sene öncede aynı şeyi yapmıştım. Gürcülerin Ermenilere yardımı olamaz. Elde fırsat varken askeri vazifemizi yapamamış oluruz.”

 Karabekir, dünyada gelişen şartlar itibariyle bu harekâtın uygun olduğunu, bunu Rusların dahi istediğini, Batının orayla uğraşacak gücünün olmadığını ifade ederek meclisten harekât için izin istemektedir. Nihayet Büyük Millet Meclisi başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa,  06.06.1920 tarihinde Karabekir’in isteğinin kabul edildiğine dair bir telgraf çekmiştir.

“Kararın siyasi tarafının idare ve ilanı şekli için lazım gelen nota ve talimat gibi kararlar yüksek şahsınıza ayrıca ek olarak buradan bildirilecektir. O zamana kadar siyasi hiçbir girişimde bulunmayarak yalnız askeri harekâtın hazırlanması ve bu harekâtın ne zaman başlayabileceğinin bildirilmesi rica olunur.” [2]

Böylece uygun bir zaman gözetilmiş Kazım Karabekir Paşa tarafından harekât başlatılarak Kars ile birlikte bazı Ermeni esirleri de alınmış oldu.

“3 general, 6 subay, 12 yarbay, 16 yüzbaşı, 9 teğmen, 6 sivil memur, 12 yedek subay, 4 subay namzedi, 1150 asker idi. Sayılan Ermeni ölüleri 110’du. Faydalanılabilecek 377 top, tamire muhtaç 339 top, pek çok harp aletleri, projektör, vesaire vardı. Esirler arasında Harbiye Nazırı( Savaş bakanı) ve Genel Kurmay Başkanı Vekilof, Kars kale grubu kumandanı Pirimof, bir de sivil nazır vardı. Ters cephe ile yaptığım bu taarruz tarihteki emsalleri gibi bize büyük bir zafer kazandırmıştı. Bir düşman ordusunun mühim bir kısmını ezmek ve modern bir kaleyi almaya karşılık da bize pek az kayıplara mal olmuştu. 9 şehit, 47 yaralı…”

Yalnız Karabekir bu zaferin görmezden gelinmesi aşağıdaki gibi ifade edilmesine sitem eder.

“3 Ekim 1920 günü Kars üzerine harekât yapıldı. Düşman mukavemet etmeksizin Kars’ı terk etti. 30 Ekim’de tarafımızdan işgal olundu.”

 “Düşman çekildi de biz işgal ettik deniyor. Hâlbuki düşman mukavemete ve birçok tabya hareketleri yapmaya uğraştı ve Kars’ı terk etmemek için epeyce ölü ve esir verdi. Fakat ters cephe ile muharebeye cüretimiz ve birliklerimin cesaret ve fedakârlığı ve sevkulceyş ( strateji) de olduğu gibi tabya harekâtında da üstünlüğümüz neticesinde Kars’ı zapt etmiş bulunuyorduk. Kars zaferi Türk ordusunun parlak bir eserdir ve Türk milletinin de daima öğünebileceği bir tarihtir. Nutkun ifadesi bana karşı yapılan haksızlıklardan biridir. Fakat bu bir ordunun eserine tesir yapması itibariyle şahsi olanlardan daha ağırdır.” [3]

28 Kasım 1920’de İsmet İnönü bu zaferin ardından hem tebrik etmek hem de ordunun birtakım ihtiyaçları için bir mektup yazar.

“Sevgili kardeşim, pek sevgili kardeşim Kazımcığım… Şark harekâtı bizi ve davamızı ihya etti. O kadar sıkılmış idik, vaziyetin nefes alacak bir menfeze ihtiyaç-ı kal’isi vardı. Allah’ın inayetiyle bunu kemali muvaffakiyet ve intizam ile açtın. Milletimize, tarihimize daha büyük hizmetler senin için mukadder ve mevcuttur. Allah seni milletimize bağışlasın… Batıda sıkıntıdayız Kazım… Malzeme, anarşi, entrika sıkıntıları… En mühimi tabi malzemedir.”[4]

İsmet İnönü bundan sonrada birkaç mektupta ısrarla Batı cephesi için yardım ister. Karabekir, bu isteği geri çevirmez ve değişik zamanlarda yardım gönderir. Şimdi bu yardımların neler olduğuna bir bakalım.

“Kars’ta muhafız taburu olarak bulundurduğum 1000 kişilik Giresun gönüllü taburu. Bunlardan sonra da tam teşkilatlı muntazam 3 piyade tümeni, bir batarya obüs, birçok gönüllü subay ve er gönderdim. Bunlardan ilk hareket eden 3. Tümen Trabzon’dan 21 Mayıs 1921’de hareket etmiş ve Sakarya muharebesine girmiştir. Son taarruz işte bu kuvvetlere ve Doğudan gönderdiğim silah ve mühimmata dayanılarak yapılmıştır. Bu tümenler Yunan ordusunun imhasında büyük fedakârlıklar ve başarılar göstermişlerdir. Şimdi Batı cephesine gönderdiğim silah, cephane ve malzemenin listesini yazıyorum. 117 mükemmel top, kamasız bir hayli top ve bu arada kamasız 11japon topu( Bunları Batum’dan Trabzon’a iki yıl önce beraberimde getirmiştim. 12.974 mükemmel tüfek, 1247 muaddel mavzer mekanizması, 14.453 süngü ve kılıç, 244 mükemmel makinalı tüfek, 236 piyade kalkanı, 172.676 top mermisi ayrıca 70.000 tapa ve kartuş, 32.844.920 piyade mermisi, 132.605 bomba( el bombası, bomba topu mermisi, tahrip bombası, uçak bombası), 26.595 kilo dumansız barut. Ayrıca pek malzeme, tahkimat aletleri, araba koşum takımı, eğer takımı, sıhhiye ve köprücü malzemesi ve altın para gönderdim. Tümenlerin silah ve cephane vesairesi ve Bolşeviklerden alınıp gönderilenler bu listenin dışındadır… Askeri zaferler 3 Aralık 1920 Gümrü, 16 Mart 1920 Moskova ve 13 Ekim 1921 Kars muahedeleri gibi siyasi zaferlerle de perçinlenerek Milli hükümetimizin bütün gayret ve kuvvetlerini Batı cephesinde toplayabilmesine son zaferi temin etmesine en kuvvetli bir amil olmuştur.”[5]

Karabekir Batı cephesine yardım yapmakla kalmaz Yunanlılarla savaş stratejisinin nasıl olması gerektiği ile ilgili görüşlerini de 21.08.1921 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’ya bildirir.

“Tatbik olunan harp planını bilmiyorum. Duyulmasından korkarak rica dahi etmiyorum. Yalnız umumi olmak üzere aşağıdaki görüşlerimin arzına cesaret ettiğimden affımı rica ederim. Yaptığımız İstiklal Muharebesidir. Vatanımızda bir dağ ve bir fedakar kalsa dahi kavgamız devam edecektir. Binaenaleyh, düşmanın üstünlüğü pek fazla olduğu takdirde şu veya bu hattın veya mevkiin müdafaası düşünülmeyerek hasmı yıpratarak zebun etmek ve sonra da zamanında darbeyi vurmak esasının nihayete kadar muvaffakiyetle tatbik edilebilmesi için cepheleri az kuvvetle mümkün olduğu kadar tutarak arazi ve diğer hallere göre düşman yanlarının birinde üstün kuvvet toplayarak oraya darbe vurulmasını ve başarı olmazsa vaktinde bir kararla ikinci bir manevra arazisine çekilirken aynı veya müsaitse diğer bir yanında aynı manevrayı uygulamanın pek faydalı olacağını arz eylerim.”

“Paşa, Karabekir’in telgrafına aynı gün şöyle cevap vermiştir.

“Telgrafınızı Batı cephesi karargâhında aldım. Bir dağ ve bir fedakâr kalsa dahi istiklal davamızın devam edeceği hakkındaki sarsılmaz kanaatin, Yunan ordusuyla meydan muharebesine tutuştuğumuz bir anda yüce tarafınızdan tekrar ve teyid edilmesi büyük kalp ferahlığı oluşturdu. Askeri harekât planımız, mütalaa buyurduğunuz gibi düşünülmektedir. Yalnız Ankara batısında ciddi bir muharebe vermeyi umumi mülahazalara göre zaruri görmekteyiz… Yarından itibaren ciddi muharebeleri beklemekteyiz. Fevzi, İsmet Paşalarla beraber Batı cephesi karargâhından selamlarımızı takdim ederiz.” [6] 

Sakarya ve ardından gelen Başkomutanlık Meydan Muharebesiyle Yunan orduları ülkeden süpürülmüş böylece askeri mücadele yerini içeride ve dışarıda siyasi mücadelelere bırakmıştır. Yeni bir devletin kuruluş aşamasında başı şahısların milletvekillerinin yanında askeri görevleri de vardı. Bu durum ilerisi için sakıncalı bir durumdu. Osmanlı Devletinden tevarüs eden askerin siyasete karışma olayı geçmişte yeniçerilerin kazan kaldırarak padişahları devirmesine neden olduğu gibi özellikle yirminci yüzyılın başından itibaren girmiş olduğumuz Balkan ve Birinci Dünya savaşlarında bize toprak kaybettirmiştir. Bu durumu en iyi bilenlerden birisi de Kazım Karabekir’dir. Paşa, soruna kesin çözüm bulabilmek için Büyük Millet Meclisi Reisliğine, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliğine ve Müdafaa-i Milliye Vekâleti’ine bir mektup yazar.

“Asker-Mebusların Meclis’te fırka siyasi mücadelelerle ülfet ettikten ve icabında ordunun en büyük makamları olan Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisini ve Müdafaa-i Milliye Vekilini sorguya çektikten ve kendisinde her hangi siyasi bir kanaat tebellür ettikten sonra, ikinci intihapta orduya avdetlerinin zapturapta vuracağı darbenin, ne elim olacağı teemmül buyurulmalıdır. Binaenaleyh asker mebus arkadaşların ya mebusluğu veyahut askerliği tercih ederek diğerinden affedilmeleri selamet-i millet ve memleket namına elzem olduğunu arz eylerim. Bu husus Teşkilat-ı Esasiye’nin bu baptaki noktasına da tevafuk etmiş olur… İstanbul Mebusu ve Birinci Ordu Müfettişi/Kazım Karabekir”[7] 

Karabekir, yazdığıyla kalmaz uygulamaya dökmek için 26 Ekim 1924’de ordu müfettişliğinden istifa ederek milletvekili sıfatıyla mücadelesine devam eder. Kurtuluş Savaşındaki hizmetlerinden dolayı “İstiklal Madalyası” ile ödüllendirilir. Ne yazık ki daha sonraları Şeyh Said isyanı bahane edilerek kurduğu parti kapatılır. İzmir Suikastı ile ilişkilendirilerek Kurtuluş Savaşı’nın önemli isimlerinden olan Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay’la birlikte tutuklanır,  idamla yargılandı ise de beraat eder. 1927’de daha henüz kırk beş yaşındayken emekliğe sevk edilir. Yönetimle olan anlaşmazlığı yüzünden 84 kişilik “muhalifler” listesinin başında yer alır ve on yıl boyunca sürekli takip ve gözetim altında tutulur. Hatıralarını yazdığı “İstiklal Harbimiz” adlı eseri “Takrir-i Sükûn” kanunu uyarınca toplatılır. Ülkemize birçok alanda hizmet etmiş olan büyük bir vatansever olan Kazım Karabekir Paşa uzun yıllar vatan haini muamelesi görmekten kurtulamaz. 2000’li yıllardan sonra değeri anlaşılmaya başlandı. “2010 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Kazım Karabekir Paşa’nın ölüm yıl dönümünü ilk kez kutlamıştır.” [8]

Kazım Karabekir’in 15 Ocak 1928 tarihinde yazmış olduğu “İki Damla Yaş” başlıklı şiirine bir bakalım.

Yetmiş lira ile bir mütekait adam
İken, ikiz kızımız da doğdu, olduk tamam…
Evet, tamam, çünkü herkes kaçıyor benden
Ve ben de sabahları erken
Yavrularımızın hazırlıyorum sütlerini…
Kaçıp gitti evdekiler,
Parasız kim kimi bekler?

Tam bu sırada hastalık saldırdı bize,
 İki yavrumla anneleri diz dize
 Sancılar içinde kıvranıyorlardı,
 Hayatımın kalmamıştı artık tadı:
Kalmamıştı elimde hiç satacak,
Peki! Ya bu hastalara kim bakacak?
Vejetalin eritmek için sarılmıştım kepçeye
Fakat doktor parası sığmıyordu hiç bütçeye
Satmıştım elimde olanı,
Yemiştik maziden kalanı!
Düşünüyordum: İki elimde başım,
Dalmıştım, bunalmıştım…

Seslendi refikam:
Paşam paşam!…
Nedir bu ye’sin?
Nerede her günkü neşen?
Hastalığım artar seni, seni böyle görürsem!
Bu günler de geçer, üzülme sakın!
Nerde ise gelirler doktorlar, vakit yakın…
Doktorlar mı gelecek dedin?
Acı, pek acı bir şeyler söyledin!…
Söylemeye bulamıyorum mecal,
Verecek vizite param yok İclâl!…
Borç felâkettir şuna buna,
Giremem bu tehlikeli oyuna!
Yanıyordu ellerimde başım,
Cevap verdi hayat arkadaşım!
-Dedelerimden kalma yadigâr
Bir pırlanta ile bir saatim var…
Gönderin bedestene sattırın,
Bu ağır yükü benden attırın!
Bu yüksek ruhlu bir Türk kızıydı,
Türk varlığının bir yıldızıydı.
Taşı, saati uzattı bana,
Ben de gönderdim “Sat Salonu”na.
Birkaç yüz lira geldi geriye,
Sıkıntıyı attık biz ileriye…
Fakat refikam;
Döndürürken duvara başını,

Gördük iki damla gözyaşını,
Dedim: -Lânet olsun böyle geçime!.
Artık düştüm ben de kendi içime:
Kulaklarım içimi dinliyor,
Her yanım inliyor!
Gözlerim içime bakıyor

Ve gördüğüm yeri yakıyor
Kalbimi deldi o iki damla yaş
 Haksız yere idi bu çetin savaş
Bu düşüncelerim pek kısa sürdü,
Çünkü vicdanım tamamen hürdü!
Arkadaşımla bakıştık
Ve gülüştük…
Hemen topladık kendimizi
Ve düşündük köylü efendimizi:
Neler çekiyor asıl onlar?
Yaşamıyor mu şerefi ile milyonlar?
Dedik ve karımla el ele verdik
Ve bu acı günleri pek âlâ yendik!..

Cumhuriyetin kurucu kadrosunda yer alan arkadaşlarının birçoğu (Rauf Orbay, Fahrettin Altay, Ali Fuat Cebesoy vesaire Kazım Karabekir’in ölümünden sonra onu anlatan yazılar kaleme almışlardır. Refet Bele’nin yazısından bir bölümle bitirelim.

“Karabekir Paşa hakikaten büyük kıymetli ve bilhassa memleketin dar zamanlarında kaybı derin tesirler bırakacak bir adamdı…. Onun dünyadan göçüp gitmesiyle kalbimde hâsıl oluveren engin boşluğa bakınca başım dönüyor ve hayaller, hatıralar beynimin içinde birbirine karışıyor. Onun ölümü ile ben büyük bir arkadaşımı, memleket kendisini çok seven bir oğlunu,  dünya da hakiki bir insanı kaybetti.”

Necati İLMEN

Kaynaklar

[1] Kazım Karabekir, İstiklal Harbinin Esasları, s. 227.
[2] Kazım Karabekir, İstiklal Harbinin Esasları
[3] Kazım Karabekir, İstiklal Harbinin Esasları, s.278.
[4] Kazım Karabekir, İstiklal Harbinin Esasları, 292.
[5] Kazım Karabekir, İstiklal Harbinin Esasları, 294,295.
[6] Kazım Karabekir, İstiklal Harbinin Esasları, s.316,317.
[7] Kazım Karabekir, Paşalarla Kavgamız, s. 206
[8] Genelkurmay, Kazım Karabekir’i tarihten bugüne taşırken”. Haber7.com. 31 Ocak 2010.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir