Lütfi Bergen Hanif Türk Teorisini Anlatıyor-II

Konya Alperen Ocakları’nın bu haftaki konuğu araştırmacı yazar Lütfi Bergen idi. Bergen, modern Türk düşünce sistemine farklı bir bakış açısıyla kaleme aldığı “Kuzey Müslümanlığı ve Türk-İslam Milliyetçiliğinin Eleştirisi” adlı kitabının konularından örnekler verdi. Bergen konuşmasında kitabında, Türk-İslam milliyetçiliği başta olmak üzere resmi ideolojiyi şekillendiren tarih teorisi ve tasarımına eleştiriler getirirken, “Kuzey Müslümanlığı” anlayışını ve “Hanif Türk” teorisini alternatif olarak sundu.

2015 yılında Anadoluculuk fikriyatından ayrılan ve Türk tarihini araştırmaya ve yazmaya başlayan Lütfi Bergen bugüne kadar 31 kitap yayımladı. Bu kitaplardan birisi de “Kuzey Müslümanlığı ve Türk-İslam Milliyetçiliğinin Eleştirisi” adlı çalışma. Ziya Gökalp eleştirisinden sonra Yusuf Akçura’ya ulaşan Bergen, Akçura’da (Kuzey Türklüğü: Kıpçaklar; Güney Türklüğü: Osmanlı-Oğuzlar şeklinde ifade edilebilecek) iki Türklük kavramı ile karşılaşır ve teorisini bunun üzerine inşa eder.

Kitapta, uzun iktibaslara da yer verilirken, genel anlamda eleştiriler aşağıdaki konular etrafında şekillenmektedir:

“Kuzey Müslümanlığı” ve “Güney Müslümanlığı” kavramları. Bergen’e göre, Türkiye’de hâkim olan din ve milliyetçilik anlayışları, kökenleri itibarıyla “Güney Müslümanlığı”na dayanmaktadır. Bu anlayış ise, Eş’arî itikadı ve Arap kültür coğrafyasının siyasal ufku üzerinden şekillenmiştir. Bergen buna karşılık, genelde Türklerin İslam’ı anlamada önemli bir yeri olan ve Türk topluluklarına hasredilen Mâtürîdî itikadı ve siyasal teorisine dayanan anlayışı da “Kuzey Müslümanlığı” olarak tanımlamaktadır. Bergen’e göre bu anlayış Türk düşünce hayatında yeterince dikkate alınmamaktadır.

“İslam Öncesi-Sonrası” Tasnifine Eleştiri. Bergen, Türk tarihinin, kültürünün ve kimliğinin “İslam’dan önce” ve “İslam’dan sonra” şeklinde keskin bir ayrıma tabi tutulmasını eleştirmektedir. Böyle bir tasnifi “öğrenilmiş çaresizlik” olarak nitelendirir ve bu paradigmanın Türk milletinin tarihini parçalayarak “parçalı bir din” anlayışına yol açtığını iddia eder. Bergen, “bütünTürklük” tarih tasnifini savunur. Bu tasnif, Türklüğün tarihini Hz. Nuh’un oğlu Yasef’e dayandırmaktadır. Lütfi Bergen, TDV İslâm Ansiklopedisi’nde de yer alan bir hadise gönderme yapmakta, Hz. Nuh’un yeryüzünü üç oğluna “ikta” olarak paylaştırdığını, Türklere Anadolu, Balkanlar, Kuzey ülkeleri ve İç Asya’nın verildiğini savunmaktadır. Bergen’e göre gemiden inen Ham, Sam ve Yafes Müslüman olduğu için “Kuzey Müslümanlığı” da bu kuzey coğrafyada yerleşen halkların Tevhidci-Hanif Töreli toplumsallığıdır. Bergen, Sami ve Hami halkların put yaparak Töre’den koptuklarını hatta Kur’an’da hem İsrailoğullarının hem de Arapların “putperest” olarak olarak nitelendiklerini, dolayısıyla onların Hanif-İslâm dışına düştüklerini ifade etmektedir.

Türk-İslam Sentezi ve Milliyetçilik Eleştirisi. Bergen kitabında; Türkiye’de hâkim ideolojilerden milliyetçiliğin “millet”, İslamcılığın da “ümmet” merkezli tarih anlayışlarıyla, görünürde birbiriyle çatıştığı, ancak ikisinin de “Güney Müslümanlığı”nın siyasal ufkunu paylaştığını öne sürmektedir. Bu bağlamda eleştirisini örneğin Nurettin Topçu, Necip Fazıl Kısakürek, S. Ahmet Arvasi, Ziya Gökalp, Nihal Atsız gibi Türk düşünce hayatının önemli isimlerinin çalışmaları üzerinden ortaya koymakta ve “nübüvvet eksenli tarih fikri” ile yapmaktadır.

İbn-i Haldun Sosyolojisine Eleştiri. Bergen, Türkiye’deki bazı aydınların referans aldığı İbn-i Haldun’un sosyolojisini de eleştirmektedir. Ona göre, İbn-i Haldun’un “iklim teorisi” ve “bedevî-hadarî” ayrımı, Samî kavimlere odaklanan bölgesel bir sosyolojidir ve Türklerin “at üstünde devlet” kurma gibi kendine özgü sosyo-politik yapılarını açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bu sosyolojinin, Türklerin “kutsal topraklarda işgalci” olarak görülmesine zemin hazırladığını iddia etmektedir.

Maturidilik esaslı bir Türk devleti kurulmamıştır. Bergen’e göre Türk dünyasında henüz Maturidilik esaslı bir detlet-toplum modeli şimdiye kadar inşa edilmemiştir. Bergen, Selçuklu’nun Nizamülmülk – Gazzali ile Eş’ari esaslı bir siyasal teoloji ile yönetildiğini, Osmanlı’nın da Nizamülmülk – Gazzali modelini esas alan bir siyasal teoloji takip ettiğini söylemektedir. Maturidilikte düşünce özgürlüğü ve kul hakkı ana çıkış noktasıdır. 

Önümüzdeki günlerde yayımlanacak yazımda, Türkler Haniftir, Türkler tarihte dinsiz yaşamamışlardır, konusuyla devam edeceğim.

Veyis GÜNGÖR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir