Lütfi Bergen Hanif Türk Teorisini Anlatıyor-III

Türkler Haniftir, Türkler tarihte dinsiz yaşamamışlardır. Bergen, Allah’ın gönderdiği bütün peygamberler İslam demiştir ve Türkler bu peygamberlere inanmışlardır. Türk töresi vahye dayanmaktadır. Türkler, Hz. İbrahim ile buluşan Zülkarneyn’in demir bilimi ile dağlar ardında Töreli Toplum (Hanif Türk) olmayı irade etmişlerdir.

Lütfi Bergen’in bu kitabı, Türkiye’de din, milliyetçilik ve tarih yazımı konusunda yerleşik kabulleri sorgulayan ve alternatif bir perspektif sunan eleştirel bir çalışmadır. Kitap, özellikle Türk düşünce geleneğinde ihmal edildiğini düşündüğü “Kuzey Müslümanlığı” vurgusu ve İslam öncesi-sonrası ayrımına getirdiği radikal eleştirilerle dikkat çekmektedir.

Bergen, Türk Devletleri Teşkilatı gibi bir oluşumun doğduğu bir süreçte, Göktürklerde olduğu gibi, farklı boyları birleştiren bir teoriye ihtiyaç olduğuna dikkat çekerek, bu teorinin de “Hanif Türk” olacağını savunmaktadır.

Programın son bölümünde, Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet Akgül Hoca da konuyla ilgili bir değerlendirme yaptı. Prof. Akgül’ün değerlendirmesi özetle aşağıdaki şekildeydi: “Lütfi Bergen’in eseri ve konferansında dile getirdiği yeni ve orijinal düşüncelerini dinlerken Osmanlı tecrübesi sonrasında oluşan son birkaç yüzyıllık Türk modernleşme tarihi içinde bize rehberlik edecek yeni bir milli kültür ve sağlıklı bir dünya görüşü üretmede ne kadar başarısız olduğumuz göz önüne serildiği görüldü. Çünkü İslam dünyasının tefekkür kapasitesi ve hali pür melali ortada.

Bu durum bize gösteriyor ki, son üç yüz yıllık hakikat iddiası ile yola çıkan hemen hemen hiçbir düşünce geleneğinin, yaşanılan tarihsel ve sosyal gerçekliği zaman ve mekân boyutuyla anlamlı ve kuşatıcı bir bütünlük içinde dile getirebildiğini ve yaramıza merhem olacak bir zenginliğe ve derinliğe ulaştığını iddia edemeyiz.

Tıpkı dünyanın düşüncede yeniden kurulduğu insanlık tarihinde olduğu gibi, Lütfi Bergen insanlık tarihi içinden özgün referans ve hareket noktaları tespit ederek yeni isimlendirme ve tanımlamalarla önümüze özgün bir düşünme biçimi koyuyor. Düşünce dünyamızda üç yüz yıldır bulamadığımız süreklilikleri ve birbiriyle uyumlu hale getiremediğimiz kopuklukları bizlere adeta yeni bir tarih felsefesi, haritası ve kültür antropolojisi çerçevesinde sunarak ‘tefekkür ziyafeti’ vermektedir.

Şimdiki zamana kadar, hiçbir problemimizi çözüme kavuşturamamış ve uyku ile uyanıklık arasında aceleye getirilmiş ideolojik düşünme biçimleri ve çeşitlerinin bizleri getirdiği yol ayrımı bellidir. Lütfi Bergen’in teklif ettiği düşünce sistematiği, bugünlere taşıdığımız hiçbir sabite ve değerimizi dışlamadan bizlere yeni ve özgün, belki kim bilir yeni bir yol ve yordam öğretecek ezber bozan bir düşünce ziyafeti sunuyor. Düşünce özgür vasatta yeşerir ve gelişir. Eserlerde sunulan görüş ve düşüncelere iştirak etmeyebilir, tenkit edebilirsiniz. Ama bugünlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, önce okumaya, anlamaya çalışmaktır.”

Lütfi Bergen’in yukarıdaki düşünce ve yorumlarından hareketle genel bir değerlendirme yapacak olursak, karşımızda Türkiye’de pek az kişinin cesaret edebileceği bir entelektüel duruşla karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Bergen, yerleşik tarih teorilerini sorgulayıp “Hanif Türk” kavramını gündeme getirerek, Türk düşüncesine özgün bir bakış açısı kazandırmaktadır. “Kuzey Müslümanlığı” ifadesiyle de Türklerin inanç, kültür ve coğrafya ilişkisini yeniden yorumlamaya davet etmektedir.

Bergen’in bu çıkışı, Türkiye’de hâkim olan düşünce kalıplarını zorlamakta; özellikle genç araştırmacılara ve bilim insanlarına yeni bir düşünme disiplini, bir tür zihinsel metroloji önermektedir. Ona göre Türk’ün inancı, devleti ve kültürü birbirinden kopuk değil, aynı ruhun farklı tezahürleridir. Bu bütüncül yaklaşım “bütünTürklük” kavramıyla açıklanmakta. “Türkler Haniftir” ifadesiyle de Türklerin tarih boyunca inançsız değil, tevhit eksenli bir kültürel mirasın taşıyıcıları olduğunu vurgulamaktadır.

Elbette bu özgün yaklaşım, Bergen’in Türkiye’deki yaygın siyasi, kültürel ve dini yapılardan bağımsız bir entelektüel duruş sergilemesini de beraberinde getirmektedir. Bu durum, fikirlerinin geniş kitlelerce hemen kabul görmesini güçleştirmektedir. Ancak bu, onun düşünce dünyasının etkisini azaltmaz; aksine, zamanla kendi yatağını bulan bir fikir ırmağına dönüşme potansiyelini gösterir.

Hiç kuşkusuz Bergen’in fikirleri, Türk düşünce geleneğinde yeni tartışmaların kapısını aralayacaktır. Türk kültür coğrafyasına farklı bir gözle bakmayı teşvik eden bu yaklaşım, eleştirel bir düşünme biçiminin gelişmesine de katkı sunacaktır. Türk Dünyası gerçeği ve Türklüğün “Bin Boy” olduğu hakikati dikkate alındığında, Bergen’in yöntemi Türk düşüncesinde yeni bir çağın kapısını aralayacak niteliktedir.

Veyis GÜNGÖR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir