İstanbul’da yirmi yıldır eski kitap alıp satan Adanalı Ahmet Abi de bu dünyadan göçtü!
Onunla 16 Ocak 2023 pazartesi günü saat 16.44’de bir, ertesi salı günü saat 16.54’te üç dakika görüşme yapmışız. Meğer bunlar rahmetli Ahmet abiyle veda görüşmelerimizmiş. Muhtemelen 2009 tarihinden itibaren tanıdığım ve ölümü yakıştıramadığım Ahmet abi artık fani dünyayı bırakıp ebedi âleme yürümüş.
18 Ocak Çarşamba günü saat 10.10’da, 10.24de, 10.45’de aranmışım. Telefonum sessizde olduğu için duymadım. BSV’dan Murat Yahyaoğlu’nu geri arayınca acı haberi 10.54’de aldım. Cenaze için İstanbul’dan gelen olup olmadığı merak edilmiş. Bizim için cenazeyi bekletmesinler, taziyesine gideriz fikrindeydim. Lakin 13.13’de görüştüğümüz yeğeni Ramazan Demir cenazenin ertesi güne kaldığını söyleyince, gitmeye karar verdim.
Ahmet Abi, Osmaniye’de, son dört ayını geçirdiği yeğeni Ramazan’ın evinde gözlerini bu hayata yumdu. Ramazan Bey’in eşi Nurgül Hanım, çarşamba günü dokuz sularında kahvaltı için çorbasını masaya koymuş. Kendi elimle içerim demiş. Ama o anda gözleri, kendi yönüne göre sağ duvara sabitlenmiş. Saat 9.00-9.15 arası bir noktada da ebedi âleme irtihal eylemiş.
Hastalığı yüzünden Osmaniye’de geçirdiği son iki yılda Ahmet Abi’nin tek hayali, İstanbul’a geri dönmekmiş! Zaten hiç ayrılmak istememişti ki…
Acı haber geldiği gün, Çukurova Üniversitesindeki doktora öğrencim Serhan Yıldırım, raporunu sunmak için Allah’tan İstanbul’da idi. Serhan ile akşam THY’nin 22.40 uçağı ile İstanbul Havalimanından ‘uçtuk. Ertesi sabah, Serhan beni Osmaniye’ye, cenaze alayına yetiştirdi. Düziçi’nin Gümüş köyüne vardık. Köylüleri toplanmıştı. Güzel, güneşli bir hava vardı. Derhal cenaze namazı kılındı. Ben de oracıkta abdest alıp ilk safta rahmetlinin kardeşi Ali Bey’in yanında namaza durdum. Namazı mezarlıkta kılındı.
Gümüş köyü mezarlığına girince solda şadırvan, sağda mezarlar var. Yolun ağzında, en soldaki mezar onun. Karşıdaki başı karlı Düldül dağına ayaklarını uzatmış. Çolak Musa Oğlu Bekir Gümüş’ün solunda. Arada adsız bir kabir daha var. Sola doğru başka mezar yok şimdilik…
Mezar yeri makineyle eşilmiş. Toprak çakıllı killi, küreğe gelmiyor.
Kabrinin üstüne biriket taşları dizdiler, üzerine de okaliptüs dalları attılar. Etrafını mezar biçiminde ördüler. Taze toprağın üzerine de galiba hanımeli dalcıkları ektiler. Bizde biriket taşı yerine tahta dizerler, üstüne de bir-iki horom çayır koyarlar… Unutmadan söyleyeyim: Kuru çayır veya okaliptüs dalının konması bedenin incinmemesi içinmiş. Toprak atılınca nazik tene değmemeli imiş… Çünkü ölen üç güne değin kim ölmüş diye merak edermiş, kendisinin öldüğünü bilmezmiş! Kırk güne kadar da vücuduna toprak temas etmemeli; bu taşlar, çayırlar, dallar o yüzden…
Böylece, 19 Ocak Perşembe günü 11.30’da defin tamamlandı. 11.50’de defin yerinden ayrıldık. Ahmet Abi’nin evini görmek istedim. Ev yıkılmış, yeri tarla olmuş. Okuduğu ilk mektebi görmek için arabayla köy yolundan yukarı gittik. Orası Pirsultanlı köyü. İlk mektep orada imiş. Şimdi yenisi yapılmış. Eskisi yenisinin altında sağda, tek katlı küçük bir bina, halen yemekhane vazifesi görüyor. Yakında yolun sağında Mıhçıkara ve Hacı Ayşe anısına yapılan Pirsultanlı camisi var. İlk mektepten sonra Düziçi’nde orta mektebe devam etmiş. Babası Mustuk ağa onu hoca yapmak istermiş. Bir müddet Kur’an kursuna gitmiş. Aile arasında bu sebepten Hoca Dayı diye çağrılıyor.
İlk mektebi ziyaretten dönerken orada zeytin tarımının başladığından, keçinin ancak temiz sudan içip temiz yerde yattığından söz açılıyor. Koyun öyle değilmiş. Ali Bey biz Farsağız diyor. Güneşin altında erim erim erirdik o eski günlerde… Söz daldan dala uçuyor, konuyor…
O kabına sığmazdı! O bu köye sığmadı, diyor bir ses.
Ölüm, arzuların, hayallerin olduğu gibi acıların, dertlerin de ölümüdür. Huzurdur, durmadır, dinlenmedir, dinlencedir. Gümüş köyünde 10 çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak başlayan bir ömür, dünyanın birçok yerinde konakladıktan sonra, yine orada noktalanıyor.
Nur içinde yat Ahmet Abi! Allah rahmet eylesin sana!
Fethi GEDİKLİ



Son Yorumlar