Altay’da, geçen asrın ilk yarısında yaşayan iki büyük din âliminden biri Akıt Hacı Ülimcioğlu ise, diğeri Yahya Molla’dır. Kazakların Molkı boyuna mensup Akıt Hacı ve eserlerini günümüzde bilmeyen yoktur. Ama nedense Yahya Molla ismi pek bilinmez. Bunun bir nedeni de, herhâlde, Akıt Hacı’nın din âlimliğinin yanı sıra, ardında yazılı eserlerini bırakabilmiş olmasıdır. Akıt Hacı İslam dini ile ilgili görüşlerini ve yaşadıklarını şiir diline dökmüş ve o zamanın kısıtlı olanaklarına bakmaksızın daha sağlığında şiir kitaplarını Kazan’da bastırabilmiştir. Fakat Yahya Molla ardında yazılı bir eser bırakmadığından olsa gerek, hakkında fazla bir araştırma yapılmamıştır.
Ne mutlu ki Yahya Molla’nın İstanbul’da yaşayan torunları var. Onlardan biri Hacı Hamzaoğlu Abdülcelil İnan’dır. Yahya Molla hakkındaki bu yazımızı, onun verdiği bilgiler temelinde yazdık.
Yahya Molla, 1875 yılında Kazakistan’ın doğusunda yer alan Zaysan’da dünyaya geldi. Kazakların Nayman boyunun Törtuvıl koluna mensup olan Yahya Molla’nın babası, Burkat idi. Arkat ve Bölekbay isimli iki kardeşi olan Burkat’ın, Yahya’dan başka Caylavbay isimli bir oğlunun daha olduğunu biliyoruz. Yahya, daha çocukluğunda, zekiliği ve çalışkanlığı ile ön plana çıktı. Köyün imamından ilk derslerini aldıktan sonra, yüksek tahsil için Semey’e geldi. Semey’de o zamanın üniversitesi sayılan Galiya Medresesinde öğrenim görmeye başladı.
Öğreniminin sonlarına doğru, Semey’de veba salgınının başlaması, Yahya’nın öğrencilik hayatına son verdi. Salgın hastalığın tarihini kesin olarak bilemiyoruz, ama 1890’lı yılların ortaları olması muhtemeldir. Çok korkunç bir salgındı. Her gün onlarca, yüzlerce insan ölüyor fakat salgının önünü almak bir türlü mümkün olmuyordu. Bu sırada, bir falcı, “Salgının durması için Galiya Medresesinin baş imamının öldürülmesi lazımdır.” şeklinde bir laf ortaya attı. Çaresizlik içinde kıvranan halktan bu sözlere inanan cahil biri, sabahın alaca karanlığında namaz için camiye gitmekte olan baş imamı arkasından bıçaklayarak öldürdü. Bu olaydan sonra medrese kapandı. Böylece, öğrenim hayatı sona eren Yahya Efendi, Zaysan’a ailesinin yanına dönmek zorunda kaldı.
Aradan ne kadar zaman geçtiği meçhulümüz, fakat bir gün Zaysan’a gelen baba dostu Sarsebay, Yahya Efendi’nin hayatının akışını değiştirdi. Nayman boyuna mensup Sarsebay, Altay Kazaklarının zengin ve itibarlı kişilerindendi. Tarı Bey’in dünürü ve Nezir Teyci’nin de dayısı olan Sarsebay, Yahya’nın Semey’de medrese okuyup geldiğini öğrendi. Bunun üzerine, Altay bölgesinde hocaya çok fazla ihtiyaç bulunduğunu söyleyerek onu Altay’a davet etti. Böylece Yahya, baba dostu Sarsebay ile birlikte Altay’a geldi. Burada Altay bölgesinin önemli beylerinden Tarı Bey’in himayesinde çocukları okutmaya başladı.
Çakabay boyundan olan Tarı Bey cömertliği, basireti ve adaleti ile tarihe geçmiş bir beydi. Zengin, zengin olduğu kadar da cömertti. Muhtaçların, yetim ve öksüzlerin koruyucusuydu. Ticaretle uğraşan Tarı Bey, Rusya’dan aldığı malları Çin’e, Çin’den aldığı malları da Rusya’ya satıyordu. Onun Rusya’ya gönderdiği ticaret kervanlarının başında kardeşi Dalibay bulunuyordu.
Dalibay’ın büyük yakınlık gösterdiği Yahya Molla, Sartogay bölgesinde dört yıl kadar eğitim işleriyle meşgul olduktan sonra Zaysan’a ailesinin yanına döndü. Burada Bibi Hanım’la evlendi. Bir müddet sonra, 1898’de oğlu Hamza dünyaya geldi. Yahya Molla’nın Hamza, Abbas (Kapas), Abdülkerim (Kariy), Sakaba, Sabırcan ve Ömerbek isimli altı erkek ve Hüsniye (Kusniy), Zeynep, Ikman isimlerinde üç kız çocuğu oldu.
Sartogay’da Yahya Molla’nın yerine bir hoca bulunamamıştı. Sarsebay tekrar Zaysan’a gelerek Tarı Teyci’nin kendisini çağırdığını, çünkü çocukların tahsilinin yarım kaldığını Yahya Molla’ya iletti. Bu teklif üzerine Yahya Molla, 1904 yılında, tekrar Sartogay’a geldi ve kalan ömrünü burada geçirdi. Yahya Molla, Sartogay’a geldikten bir müddet sonra, Zaysan’daki kardeşi Caylavbay’ı da yanına aldırdı. Hatta daha sonra Altay Kazakları’nın edebiyatında önemli bir yere gelecek olan şair Argınbek Apaşbayoğlu’nu da Zaysan’dan Sartogay’a getirdi. Hamza İnan’ın sağlığında oğlu Abdülcelil’e söylediğine göre Argınbek, Yahya Molla ile akraba idi ve yazdığı şiirlerinin sonuna “Naymanda Karakerey asıl zatım/ Törtuvıldın işinde atam Tokan/ Argınbek Apaşbayev menin atım/ Ar cerde mağlum bolsın hatım” (Naymanda Karakerey asıl zatım/ Törtuvıl’ın içinde atam Tokan/ Argınbek Apaşbayev benim adım/ Her yerde malum olsun yazım) şeklinde bir dörtlük ilave ederdi.
Şair Argınbek aynı zamanda hoca idi ve Yahya Molla’nın oğlu Hamza’yı o okutmuştu.
Yahya Molla, dinî sahadaki eğitim ve irşad çalışmalarıyla halkın takdirlerini kazandı. İslam dininin faziletlerini, Allah’a kulluk ve ibadet etmenin önemini dili döndüğünce vaaz etti. Böylece yetişkinleri birlik ve beraberliğe, ibadet etmeye teşvik ederken diğer yandan, çocukların eğitimiyle ilgilendi. Onlara okuma yazma öğretmek, ilmihal ve fıkıh bilgileri vermekle kalmadı; çocukları bilim öğrenmeye teşvik etti. Rusça bilen Yahya Molla, Kazakistan ve Rusya’daki gelişmeleri de takip etti. Düzenli olarak kendisine gelen Rusça ve Kazakça gazete ile dergileri okuyordu. Yahya Molla eğitim ve din işlerinin yanı sıra, kadılık görevini de başarıyla yerine getirdi. Anlaşmazlığa düşen taraflar onun verdiği hükümlerle sorunlarını çözdü.
O dönemin diğer önemli bir dinî ismi ve kadısı Akıt Hacı’dır. 1868-1940 yılları arasında yaşamış, büyük bir din bilgini, yazar ve şair olan Akıt Hacı’nın hayatı ve eserleri ayrı bir yazının konusudur. Bozkırda göçebe hayat yaşayan Kazakların şiire çok büyük önem verdiğini fark eden Akıt Hacı Ülimcioğlu, İslamiyet’i daha etkili bir şekilde anlatmak için şiir dilinden ustalıkla faydalandı. Böylece insanları iyiliğe, güzelliğe ve ibadete şiir diliyle yönlendirebilen ender şair ve yazarlardan biri olarak tarihe geçti. Akıt Hacı ile Yahya Hoca aynı devirde yaşamış, birbiriyle dost, iki büyük din bilginidir. Olgun kişilik örneği sergileyen bu iki büyük âlim asla birbirleriyle rekabet hâlinde olmadılar. Aksine birbirlerinin eksikliklerini tamamlama yoluna gittiler. Özellikle kadılık konusunda, birbirlerini tamamlıyorlardı. O devirde, anlaşmazlığı düşen taraflar, istedikleri kimseyi kadı seçmekte özgürdü. Halk Akıt Hacı’nın tarafsız olamayacağına inandığı durumlarda Yahya Molla’ya, Yahya Molla’nın tarafsız olamayacağına inandığı durumlarda ise Akıt Hacı’nın kadılığına başvururdu. Örneğin, Akıt Hacı Molkı boyuna mensup olduğu için Molkı boyundan biriyle anlaşmazlığa düşen kimseler, Yahya Molla’ya giderlerdi. Bu da bize, Yahya Molla ile Akıt Hacı’nın kadılık konusunda birbirlerine yardımcı olduklarını göstermektedir.
Din konusundaki derin bilgisi ve kadılık göreviyle, Yahya Hoca’nın ünü Sartogay’ın sınırlarını aşmış, Kazakistan’da da adı duyulmuştu. Bir gün Kazakistan’dan dört kişilik bir heyet geldi ve Yahya Molla’yı Kazakistan’a dönmeye ikna etmeye çalıştılar. Çünkü, Zaysan’daki beylerden Halit Bolıs vefat etmiş, yerini dolduracak bir kimse de bulunamamıştı. Ona, “Halit Bolıs vefat etti, yerini dolduracak bilgili ve tahsilli bir kimse yok. Seni alıp Kazakistan’a gideceğiz.” dediler.
Bunun üzerine Yahya Molla çaresiz teklifi kabul etmek zorunda kaldı. Ancak heyetle birlikte hemen dönmedi. Dönüş hazırlığı yapabilmesi için kendisine iki ay zaman tanınmasını istedi. Kazakistan’a dönmek için hazırlık yaparken, hacca giden Dalibay’ın kutsal topraklarda vefat ettiği haberi geldi. Bunun üzerine Dalibay Hacı’nın hanımı, Yahya Molla’nın yanına geldi ve zor günlerinde kendilerini terk etmemesini rica ederek Kazakistan Zaysan’a dönme kararından vazgeçmesini istedi. Yahya Molla, daha önce kendisine büyük iyilikleri dokunan Dalibay Hacı’nın hanımının bu ricasını kırmak istemedi ve Kazakistan’a dönmekten vazgeçti.
Yıl 1930’lara geldiğinde Altay’da çalkantılı günler başladı. Zalim vali Şın Şı Say, her tarafta Kazaklara baskı uygulamaktaydı. Özellikle kendi kontrolü dışında olan Altay Kazaklarını hedef almıştı. Bu baskılar yüzünden Kazaklar, Altay’dan göç etmek zorunda kalıyorlardu. Yahya Molla da ailesiyle birlikte önce Noriy’e ve daha sonra Barköl’e göç etti. Yahya Molla’nın oğlu Hamza, burada emniyet müdürü oldu. Daha sonra, kaymakam yardımcılığına(zalın) terfi etti. Yahya Molla, Barköl’de oğlu Ömerbek’i genç yaşta kaybetti.
Zamanla Barköl’de de Kazaklara huzur kalmadı. Acımasız vali Şın Şı Say’ın kuvvetleri köylere baskın yaparak insanları öldürüyor, hayvanlara el koyuyordu. Halk, Elishan ve Zayıp Teyci gibi liderlerin önderliğinde Gansu’ya doğru akın akın göç ediyordu. Yahya Molla’nın oğlu Hamza da Barköl’den göç kararı aldı ve maiyetinde yüz kadar aile ile birlikte Barköl’den Gansu’ya doğru hareket etti. Ancak, Yahya Molla, bazı işlerini hâlletmek üzere Barköl’de kaldı. Birinci eşi Bibi Hanım’ın vefatından sonra evlendiği eşi Kupıya’yı da oğlu Hamza’yla birlikte gönderdi. Yahya Molla daha sonra onların yanına gelecekti. Hamza’nın kafilesi Torangı denilen yerde, hükûmet kuvvetleriyle karşılaştı. Yanlarında götürdükleri 400 koyun, 30 at ve 17 sığır bu kuvvetlerin eline geçti.
Barköl’de kalan Yahya Molla’ya bir daha oğullarını ve eşini görmek nasip olmadı. Hükûmet güçleri Barköl şehrinin giriş ve çıkışlarını kontrol altına aldığından, Yahya Molla şehirden çıkamadı. Kendisini sorguya çeken hükûmet yetkililerine de göç etmek gibi bir niyeti olmadığını, kendi isteğiyle Barköl’de kaldığını söylemek zorunda kaldı. Böylece, hükûmetin takibatından kurtulduğu gibi taltif de edildi. Çünkü Yahya Molla gibi bir Kazak büyüğünün ellerinde bulunması, bunu propaganda maksadıyla kullanmak isteyen hükûmetin de işine gelmekteydi. Bundan dolayı Yahya Molla’nın rahat etmesi için her türlü yardım yapıldı. Yahya Molla’nın küçükbaş hayvanlarının kulaklarında en (işaret), büyükbaş hayvanlarında ise “molla” yazan damga vardı. Oğlu Hamza’dan gasp edilen küçük ve büyükbaş hayvanları bulunarak kendisine verildi.
Yahya Molla’nın eşi Kupıya ile oğlu Sabırcan 1939’da göç yolunda, Tibet’te hayata gözlerini yumdular. Oğullarından ve eşinden ayrı kalarak yeni bir hayat kurmak zorunda kalan Yahya Molla, tekrar evlendi ancak bundan sonra uzun yaşamadı. Oğulları Hamza, Abbas, Abdülkerim ve Sakaba’nın Tibet ve Himalayaları binbir meşakkatle aşarak geldikleri Hindistan’da geçim mücadelesi verdikleri bir sırada, 1944’te Barköl’de vefat etti. Yahya Molla’nın mezarı Barköl’de Casankızıl’dadır. Barköl halkı kendisine hürmeten mezarını yaptırmıştır.
Dinî ve hukuki sahada halkın ihtiyaçlarını karşılamada samimiyetle hizmet eden Yahya Molla’nın ismi, ölümünün üzerinden yarım asırdan fazla bir süre geçmesine rağmen unutulmamıştır. Zaman zaman Urumçi’de yayımlanan romanlarda, Yahya Molla’nın ismi konu olmaktadır. Bunlardan biri, Çin’deki Kazakların önde gelen yazarlarından Zeynullah Senikulı’nın “Sergelden” romanıdır. Türkiye Kazaklarının göç liderlerinden Hüseyin Teyci ile Kaben Öztürk’ün babaları olan Alkembay ile Tölebay’ı konu alan romanda, Yahya Molla’nın ismine yer yer rastlamaktayız. Mesela, Kazak beylerinden ve halkına yaptığı yararlı hizmetlerinden dolayı “Kereydin Cakesi, Merkittin akesi” olarak tanınan Merkit Cake Bey’in evindeki bir toplantıda Yahya Molla da vardır. Toplantıda Şakabay Tarı Bey, Kazıbek Lak Bey ve Nayman Butabay Bey gibi dönemin ileri gelenleri de bulunmaktadır. Burada Yahya Molla ile Lak Bey arasında ilginç diyalogların yer aldığını görüyoruz.

Yahya Molla torunlarından Hacı Abdülniyazi Yolcu, Mukhtar Şahanov, Hacı Şerif Nayman ve Abdulvahap Kara
Yahya Molla’nın erkek torunları (ahfadı) Çin’de, Moğolistan’da, Türkiye’de ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşamaktadırlar. Torunlarının sayısı 200’e yaklaşmış bulunmaktadır. Yahya Molla’nın oğullarından özellikle Hacı Hamza İnan göçe önderlik etmiş, Türkiye Kazaklarının önde gelen aksakallarından biri olmuştur. Dindarlığı, bilgeliği ve şahsiyeti ile ön plana çıkan Hacı Hamza İnan 1995’te vefat etti. Onun oğlu Abdülcelil İnan, Kazak Türkleri Vakfının kurucularındandır. Yahya Molla’nın Kapas isimli oğlundan torunu Abdülniyazı Yolcu ve Zeynep isimli kızından torunu Ziyacan Ünalan ise Türkiye Kazaklarının tanınmış iş adamları ve aksakalları arasındadırlar.
Bu yazı vesilesiyle rahmetle andığımız Yahya Molla’nın, Kazak Türklerinin kalbinde ebediyen yaşayacağına inanıyoruz.
Abdulvahap KARA
Ana Görsel: Yahya Molla oğlu Hacı Hamza ve Abdulvahap Kara

Son Yorumlar