İhtilâl-i Fransevîden beri umumi sağ ve sol ayrımı şudur: Devrimci ve statükodan memnun olmayanlar solcu, statükoyu değiştirmek istemeyenler ise sağcı olur.
Bu durumda Türkiye’de bütün fakir ve orta sınıfın solcu, zengin ve üst sınıfın ise sağcı olması gerekir. Ama durum hiç böyle olmadı. Hatta tam tersi oldu. Öyle ise Türkiye’de zengin ve üst tabakanın sosyalist olması ideoloji ile izah edilemez. Zenginin sosyalist olması eşyanın tabiatına aykırı. Çünkü Saint Simon gibi bütün aristokratik imtiyazlarını reddedecek kadar samimi değiller. Samimi değillerdi, çünkü zengin sınıfı hayatlarını devam ettirmeye ve imtiyazlarını kullanmaya hep devam edegeldiler.
Sosyalistlerimiz, tıpkı muhafazakarlarımız gibi fikri ve ideolojik değil bir hayat tarzı olarak siyasi tercihlerde bulundular. Bizde sol ya da sağ denince ideoloij, fikir değil hayat tarzı akla gelir. O yüzden zenginleşen ve kapitalisleşen sağcı ve solcular yeni statülerini hiç yadırgamazlar. Sınıf atlamak bahsi diğer, o hayatı sürdürmek ise şartlara ayak uydurmaktır.
Hülasa, bizde hiç bir zaman ideoloji adamı pek olmadı. Genellikle pragmatist yetişti. Tuhaftır, herkes kahrolsun dedi ama, hep amerikan ideolojisi olan pragmatizme meyilli oldu. Şayet samimi ve telif sağ ve solumuz olsaydı, inanın çok adam çıkardı: Sanat, sinema, akademi ve fikir dünyamızdan. Tıpkı ne ata ne de eşeğe benzeyen katır gibi üretmeyen siyasi kamplarda insanlarımızı iğdiş edip durduk. Fikir sahibi olmak, parti mensubu olmakla sağlananacak kadar basitleşti. Fikirler partileşebilir ancak sadece bir partinin malı olamaz.
İdealsiz ve hayalsiz ve en mühimi felsefesiz parti programları fikir kabul edilirse oradan ne çıkabilir ki. Düşünen bir kafa hangi adreste durabilir ki? Düşünenlerin, siyasetle çelişmeme endişesi hangi hakikati doğurabilir ki? Ve en tuhafı hiç bir adrese mensup olmayanların yaşarken dışlanıp ölünce bütün kamplar tarafında alkışlanır olması. Bugün herkesin büyük adam dedikleri siyasi aidiyeti olmayan adamlar. (Kemal Tahir, Cemil Meriç, Halil İnalcık, İlber Ortaylı, Şerif Mardin v.s) Siyaset, fikri desteklemeli ve ondan beslenmeli iken; fikrin ve fikir adamlarının siyaseti desteklemesi mecburiyeti münafıklığı ve siyasi borazanlığı ve verimsiz fikri hayatı doğurdu.
Fârâbî ilimleri yedi başlık altında tasnif etmiş. Bunlar: Dilbilim, mantık, matematik, fizik, metafizik, siyaset ve hukuk. Onun ilimler tasnifinde en alt sırada siyaset ve hukuk yer alırken bugün bu tasnifte sıralama tersine dönmüş vaziyettedir. Fikir, yetiştiren ve üretendir, fikir adamı ise danışılan; siyaset ise tüketen ve harcayan. İkisi arasındaki ayrım net olmazsa her şey berbat olur.
Devam edecek…
Rahmi ŞEYHOĞLU
                                                    
                                                    
                                                    
Harika analizler var hocam. Çok teşekkür ederim. Ve devamını özlemle bekliyorum.