Roman Okumaları: Hacı Murat/Tolstoy.

“1854’teki Kırım Savaşı’na subay olarak katılan Tolstoy, bu döneme dair izlenimlerini Hacı Murat’ta bütün canlılığıyla romana aktardı. Savaşan taraflar kadar, egemenler ve uyrukları arasındaki ilişkilerin sergilenişi, kişilerin ve coğrafyanın kusursuz tasviri bu esere güçlü bir gerçeklik duygusu kazandırmaktadır. Tolstoy’un 1896-1904 yılları arasında yazdığı Hacı Murat, ölümünden sonra 1912’de yayımlandı.” (Arka kapak yazısı.)

Rus klasikleri okumaya bu gece de Hacı Murat’la devam ettim. Gece boyunca Kafkasya dağlarında Hacı Murat’la birlikte kâh Ruslarla kâh kahramanın anlaşmazlığa düştüğü Şeyh Şamil’le kâh kan davalısı Hacı Ağa ve Ahmet Han’la savaştım. Sonunda yenildik ama ne gam, aile ve yurt uğrunda ölmek de güzeldi…

Tolstoy’un, okurda bitmemişlik duygusu bırakan böylesi özgün bir hikâyeyi kısa tutuşuna şaşmakla birlikte küçücük bir kitapla da büyük dünyalar yaratılabileceğine tanıklık ettim. Bu roman da yazarın diğer kitaplarında olduğu gibi hareketli durum betimlemeleriyle dolu. Kuşkusuz ki Tolstoy bu nevi betimlerin büyük ustası. Durağan sahnelerde bile okuru bir nesnenin ihtişamlı tasviriyle büyülüyor yazar. Hareketli sahnelerde, özellikle çatışma sahnelerinde sinematografik bir görsellik senfonisine dönüşüyor metin. Kısa cümleler bile dolu dolu. Meramı kararında anlatan bu tümcelerin ardışık devinimi üslubun akıcılığını sağlıyor.

Tolstoy romanlarının ilk cümlelerinin ya da giriş bölümlerinin çarpıcı olduğu bilinir. Bu romanda da anlatıcı bir yaz günü kırlarda rastladığı kır çiçeklerini toplarken albenili mor rengi, hoş kokusu ve eşsiz güzelliğiyle nebatat ülkesinin dal boylu prensi gibi salınan bir devedikenine rast gelir. Çiçeği koparmak isterken dikenler ellerini parçalar, uzun uğraşlardan sonra çiçeği dalından koparır anlatıcı, heyhat az önceki çiçekler şahı dalından koparılınca pörsüyüp kararmaya, çirkinleşmeye başlar. 

Anlatıcı bu olayla yıllar önce duyduğu Hacı Murat’ın hazin hikâyesini hatırlar. Yazar “devedikeni” metaforuyla Hacı Murat’ın macerasını imlemektedir. O da yurdunda yaşarken bu çiçek kadar görklüyken Şeyh Şamil’le anlaşmazlığa düşünce Ruslara sığınmış, ailesini Şeyh Şamil’in elinden kurtarmak için verdiği mücadelenin sonunda Ruslardan kaçarken birkaç adamıyla iki yüz kişilik müfreze birliğiyle kahramanca savaşmış, öldürülüp kafası kesilince de tıpkı devedikenin koparıldıktan sonra solup güzelliğinin kaybolması gibi olanca heybeti yok olmuştur.

Roman, on dokuzuncu yüzyıl Rusya’sının küçük bir panoraması. Bu kitapta da Anna Karenina’da olduğu gibi Rus aristokrasisinin ikiyüzlülüğü, ahlak düşkünlüğü, gelenek görenekleri, sosyal hayatı gerçekçi bir şekilde gözler önüne seriliyor. Bugün bile kimi ülkelerde halkın en az yarısının devlet başkanlarına yalakalanmak için yarıştığı, devlet erkinin en küçük muhalif bir sese dahi tahammül edemediği göz önüne alınırsa, Tolstoy’un Çar Nikola’yı tiye alışı alkışlanacak bir cesaret örneği.

Tolstoy romanlarında kadın kahramanlar bunca olumsuzluğun içinde umudu simgeleyen kardelenler gibi salınıyor. Yazarın kadın kahramanları yücelttiği bir gerçek. Burada da Komutan Vorontsov’un güzel karısı Marya Vasilyevna iyiliğin, doğruluğun, güzelliğin vücut bulmuş hali olarak karşımıza çıkıyor. 

Mehmet Toygar Özdemir Hoca’nın deyişiyle, “Bir yazar gerçeği anlatırken tüm halklara aynı uzaklıkta olmalı.” Tolstoy bunu başarıyor, Rusya’daki azınlıkların dilini, inancını küçümsemeden hatta başat kültürü eleştirerek onlardan yana çıkıyor. Kudretli Rus İmparatorluğunun gücüne rağmen, bundan yüze elli yıl önce yaşanan bir savaşta ezilen “düşman”ı haklı görmek için insanın kocaman bir yüreğe sahip olması gerekir.

Kısacası, hep söylediğim gibi Tolstoy bir derya, onun engin dünyasından ilham almak için tekrar tekrar okunmalı kitapları.

Mehmet BİNBOĞA

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *