Kadın olarak var olmanın temel içgüdüsü nedir? Tarih buna cevap aramakta çok mahir olmamış zira; ikincil varlıklar olarak oradaki konumunu devam ettirmeye devam etmiş etmiş kadınlar. Bugünün toplumunda durumun daha iyi olduğunu varsayıyoruz, kadınlar adına toplumsal hareketler ortaya çıkabiliyor. Kadınlar toplumsal hayatta daha fazla varlık gösterebiliyor. Ama sonuç değişmiyor; tüm bunları yaşamının onulmaz yükünü omzuna alarak yapmak zorunda bir kadın. Bazen bunu canıyla ödemek bazen de bir noktaya tırmalayarak gelmek zorunda. Hayatın her alanına yayılması arzusuyla dolu olduğumuz eşitlik gerçeği söz konusu kadın olduğunda daha görünmez, daha algılarla boyanmış ve zaman zamanda erkek vahşetinin kurbanı olmuş bir şekilde hayatımızın bir parçasına dönüyor. Burada varlığımızı koruma ve direnmeye çalışırken de her zaman erkek bakışından geçmek zorundayız; çünkü bunca ilerlemeye rağmen hala üstün olan bakış o. Gelişmişlik seviyesine göre dünyanın birçok ülkesinde kadına bakışta farklar yaratılsa da yine de çoraklaşma tüm hızıyla sürüyor. Buradan Türkiye’den bakacak olursak; kadın cinayetleri, tecavüz, şiddet ve erken yaşta hamilelik gibi konular tüm acımasız boyutlarıyla hayatımızın içinde. Buralardan çıkıp kadının evdeki konumu ve toplumsal statüsü alanlarına ulaşamıyoruz.
Şimdi bahsedeceğim film bir Fransız yapımı Kürtaj, edebiyat öğrencisi bir kadının okuldayken bir arkadaşıyla yaşadığı ilişki sonucu hamile kalması ve çocuğu doğurmak istememesi üzerine bir süreç. Agnes Varda kadınlarla ilgili yaptığı bir kısa filminin açılışını şu ibareyle yapıyor; kadın olmak kadın cinsel organıyla doğmaktır diye. Kadın cinsel organıyla doğduktan sonra başlayan hikayede hepimiz bir tarafa savrularak var olmak zorunda kalıyoruz. Çoğu kadın kendini korumak için evleniyor, buralardan da zaman zaman korkunç hikayelere dönüşen anlara şahit oluyoruz; şiddet ve sonu ölüme uzanan bir sürecin muhatabı olunabiliyor. Bazılarımız bir nevi inziva denecek kadın cinsel organın arzularını çok da önemsemeyen bir hayatın tarafı olabiliyor. İçimizden bazıları da arzularıyla senkronize bir hayatın tarafı olmak istiyor. Burası erkeğe bir sorumluluk yüklemezken kadına; hayatının devamını etkileyecek sonuçlara kadar uzanıyor. Filmde hamile kalan karakterin, bu süreci yönetmeye çalışırken psikolojisinin yıpranmasına, eğitiminin aksamasına, ailesiyle ilişkilerinin bozulmasına şahit oluyoruz. 1960 döneminde geçtiği için kürtajın o dönem yasak olması ve bunu yasa dışı yollarla çözmeye çalışması da toplumsal gerçekliğin acımasız boyutları arasında. Mesele bir noktadan sonra kadın arzusunun boyutlarının kadının gerçekliğini törpüleyen, yok etmeye çalışan bir alanda yer aldığını görüyoruz. Kürtaj sahnelerinin trajik anlarla dolu olması da, o acının zihnimizde oluşturduğu etki alanını anlatıyor. Sadece biyolojik bir acıdan çok, bir kadın olarak var olmanın acısını çekiyor gerçeğine götürüyor bizi.
Bir kadın olarak var olmanın gerçeği her zaman bizi hırpalayan bir alan; üstelik seküler ya da dindar kimliğinize göre çeşitli katmanlara ayrılan bir yer. Ailemize göre, toplumsal statümüze göre her zaman bir bakışın muhatabı olma durumu. Erkek bakışının her zaman arzusu olmaya müsait ama ulaşamadığında ya da kendi sınırları içinde tutamadığında, her an ölüm ve yaşam arasında tercih yapmamız istenen bir alan burası.
Filmde karakterin yalnız yolculuğu denebilecek o hal, aslında hepimizin yalnız yolculuğu gibi bir duyguya dönüşüyor. Topumda her zaman erkeğin arzuları ve hataları karşısında kabul edilebilir bir alan varken, bu alan kadına hiçbir zaman tam anlamıyla açılamıyor. Eğer zaten bu alanı açmaya kalkarsa da payına düşeni de göğüslemek zorunda. Bu hikayeye kadın olarak hepimizin hikayesi diyemeyiz belki ama kadın olarak var olmaya devam ettiğimiz sürece farklı hikayelerde aynı kadınlar olarak, hikayenin etki alanındayız.
Kadın olmak, gerçekliğimiz, arzularımız ve var oluş tercihlerimiz üzerine düşünmek isteyenler; henüz izlemediyseniz MUBİ’de yer alıyor film.
Bu film aynı zamanda, kısa süre önce edebiyat alanında Nobel alan Fransız Yazar Annie Ernaux’un kaleme aldığı bir otobiyografik uyarlama.
Zeynep KARACA
Son Yorumlar