Suveyda İle “Hafıza”ya Yolculuk

Bir milletin kullandığı dil ile kurduğu medeniyet arasında bağlantı vardır. Bunlar iç içe geçmiş, bir beden ve ruh gibidirler. Kaldı ki; kullandığımız sözcüklerle kendi dünyamız arasında bile bir bağlantı vardır. Dil hafızadır, kendini tanımada ve kendini ifade etmede kullanılan en önemli araçtır. Türkiye tarihine baktığımızda 1 Kasım 1928’de Harf İnkılabı yapıldı. Kimilerine göre bu inkılap bir milletin hafızasını ortadan kaldırmaya yönelik yapılmıştı. Haksız da sayılmazlar; Türkler 10. yüzyıldan itibaren İslam dini ile birlikte Arap alfabesini de  Türkçe ses sistemine uyarlayarak benimsediler. Bunu izleyen 900 yıl boyunca Türkçe’nin gerek Batı (Osmanlı) gerek Doğu lehçeleri, Arap alfabesinin Türkçe’ye uyarlanmış bir biçimi ile yazıldı. İnkılapla birlikte bir tarih mazi olmuş, unutulması hatırlanması gerekmeyen bir gerçekliğe dönüşmüştü. Bugün geçmişi anlamak için ayrı bir dil gibi Osmanlıcayı öğrenmek zorunda kalıyoruz. Tarihle aramıza mesafe girmiş durumda.

Yönetmen Mesut Uçakan‘ın bu konuya kamerasını çevirdiği filmi Suveyda bu sıralar vizyonda. Kelebekler Sonsuza Uçar ve Reis Bey gibi filmleriyle meşhur olmuş Uçakan, gerçek bir hikayeden yola çıkarak on yıl aradan sonra Suveyda filmini çekti.

Suveyda; harf devrimi sırasında hafızlık eğitimini tamamlamaya çalışan on bir yaşındaki bir çocuğun gözünden anlatılan bir yapım. Kalpteki siyah nokta anlamına gelen Suveyda’da Hadim’in yeni dile geçilmesiyle hafızlığını tamamlama arasında tercih yapmasıyla başlıyor. Kur’an okurken gördüğü güvercine köyün dervişinin de sevdalısı olan Suveyda ismini veren Hadim, hafızlığını tamamlamak için başka bir köye gitmek zorunda kalıyor. Burada da yeni dönemin izlerini görebileceğimiz mücadeleli bir süreç var. Okul çağı gelmiş çocukların hafızlık yapmasına izin vermeyen yeni dönem; asker baskınları etrafında sürüyor. Dış dünyada film dil devrimiyle gelen yeni hayatın zorluklarına odaklanırken iç dünyada Hadim’in rüyaları ekseninde ileriliyor. Rüyasında dedesinin omzunda bir kuş ve tabut gören Hadim’in güvercin rüyaları zaman zaman korku dolu anlara dönüşüyor. Rüyalarla ve Ferîdüddin Attâr’ın meşhur kitabı Mantıku’t-Tayr (Kuşların Dili) ile de bağlantıları bulunan film; harf inkılabının zorba yanına da değiniyor.

Filmde kötülüğü yapanın askerler gibi gösterilmesi belki eleştirilebilir orada biraz daha bu yöntemin üst yönetim tarafından benimsendiğine vurgu yapılabilirdi. 

Devrimden 93 yıl sonra orada neler olduğunu sormak birilerinin hakkı ve bu sorular daha çok sorulmalı. Yönetmen Uçakan da bir röportajında “hafızamı arıyorum” diyor. Kendi kelimeleriyle değinecek olursak: “Klişe bir cümle olacak ama tarih bir toplumun yaşayan hafızasıdır. Bin küsur yıllık bir medeniyetin çocuklarıyız. Adalet ve merhamet üzerine kurulu medeniyetimiz bugün tarumar vaziyette. Oysa bugün sürekli kaos üreten bir dünya için kurtarıcı bir iksirin sırrını taşıyor içinde. Nedir bu sır? Nasıl aldılar elimizden bu iksiri? Nereden yıktılar bizi? Ve nasıl yıktılar? Tarih diye bize sahte olayları, sahte kahramanları nasıl dayattılar? Sorular, sorular… Mühim olan bu, benim için. Bu yüzden hafıza önemli. Her sorumlu ülke vatandaşı gibi ben de hafızamı arıyorum.” ifadelerini kullanıyor.

Zeynep KARACA

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir