“Ayna Çarpması” ve “Sarı Kahkaha” öykü kitaplarınızın isimleri. Ve bu iki isim metaforik bir anlam taşıyor diye düşünüyorum. Kitaplarınızın isimleri hakkında neler söylersiniz?
Kitapların isimlerini belirlerken özel bir çaba harcadığımı itiraf etmeliyim, bunun fark edilmesi, buna dikkat çekmeniz de ayrıca sevindirdi beni. “Ayna Çarpması” kimi berberlerin kullandığı bir ifade, kimi insanlar aynaya bakamazmış, aynaya bakınca midesi bulanır, başı dönermiş, bu sebeple bu tür insanlar berberde tıraş olurken koltukları ters çevrilir, aynadan uzak tutulurmuş. Bu kimseleri “ayna çarpıyormuş.” Berberler bu duruma “Ayna Çarpması” diyorlar. Bu fiziki durum bana edebi olarak güzel bir imkân sundu. Yüzleşmeyi, kırılmayı, dağılmayı, hesaplaşmayı, sadece bireysel olanı da değil üstelik, toplumsal olanı da bu metafor üzerinden aktarmak, adlandırmak, yazdığım metinler ve öyküler için de kuşatıcı ve kışkırtıcı bir isim oldu benim için.
“Sarı Kahkaha” ise yas zamanı çekirdek ailenin bir başına kalırken, henüz yasın tam idrak edilmediği, yasın ilk günlerinde ölen yakınlarını anlatırken, kriz halinden kaynaklı atılan kahkahalar, birbirine bulaşan kahkahalara deniyor. Bu tabir de yazdığım öyküleri bir çatı altında toplayan, kuşatıcı bir isim oldu. Hem “Sarı Kahkaha” hem de “Ayna Çarpması” tabirlerini bir imgeye dönüştürmek, etrafında dolanmak, bunu çeşitli öykü ve metinlerle çoğaltmak benim için de sancılı ve keyifli bir süreç oldu.
Murat Bey öykülerinizi okurken metin aralarında ve alttan alta bir hüzün, bir acı çarpıyor yüzümüze. Neden böyle bir kurgu tercih ediyorsunuz? Metin kendini bu şekilde mi yazdırıyor yoksa siz metne müdahale ederek acıyı ekliyor musunuz?
Özellikle ve bile isteye eklediğim bir şey değil tabii ki, metin kendini bu şekilde yazdırıyor ifadesi daha doğru galiba. Üstelik ben, bir öyküye başlarken başını ve sonunu bilen biri değilim, öyküye eşlik eden, onunla yürüyen, tökezleyen, aksayan, kalkıp tekrar yürüyen biriyim daha çok. Çoğu zaman yanlış anlaşılan bir şey var, yazarın yazısından daha akıllı olduğu sanılıyor, oysa birçok iyi yazar ve şair için bunun böyle olmadığını biliyoruz. Hüzün ve acıya dönersek tekrar: Mutlu harf yoktur, diyebilirim.

Murat Bey öykülerinizde “Baba, anne, sigara, çocukluk,” çok kullanılan sözcükler. Neler söylersiniz?
Bunları mesele etmişim demek ki, şimdi siz dikkat çekince “baba, anne, sigara ve çocukluk…” tüm bu sözcüklerin hepsinin yükü ağır sözcükler olduğunu fark ettim.
Söylenmiş ve yazılmış bir sürü şey var bu sözcükler hakkında, nice hikâye anlatıldı bunlar hakkında, daha da anlatılacak ve yazılacak sözcükler bunlar. Eskimiyor, eskimeyecek. Edebiyatçının bu kavramları nasıl ele aldığı, bunu nasıl kendinin kıldığı önemli.
Ayna Çarpması öykünüzde “Bense dönmek istemiyordum bir daha oraya. Ora. Çocukluğuma.” Cümleleri yer alıyor. Oysa herkes çocukluğa özlemini, oraya dönmeyi anlatıyor. Neden çocukluğa dönmemek isteği?
Bunun yanıtı aslında öyküde uzun uzun anlatılıyor. Ben bir daha tekrar etmeyeyim. Üstelik bu cümleyi söyleyen ben değilim, öyküdeki karakter söylüyor bunu. Merak edenler adı geçen öyküyü okurlarsa daha güzel ve doğru bir yanıt almış olurlar diye düşünüyorum.
“Ayna” ve “Kuyu” öykülerinizde sık rastladığımız metaforlar. “Gidip bir kuyuya dökmüş sesini”, “kuyuyu ters çevirmek”, “Ayna mı çarptı?”… Neler söylersiniz bu iki metafor hakkında?
Bu iki metafor daha çok ilk kitapta geçiyor, “ayna ve kuyu”yu birbirine yakın metaforlar olarak gördüm, kimi zaman birbiri yerine kullandım. İki sözcüğün de anlam ve ses katmanları birbirine yakın, çağrışımları güçlü sözcükler. Edebiyatta da sıkça kullanılan kavramlar “ayna ve kuyu.”
Mesele, bu iki sözcük hakkında yeni bir şey söyleyebilmekti, onu denedim!

Sarı Kahkaha’da yer yer şiirsel bir dil hâkim hatta metinlerin bazılarına şiir de diyebiliriz. Şiir hakkında neler düşünüyorsunuz?
Metinlerime şiir demek iddialı olur, şiire de haksızlık olur!
Şiir en köklü türlerden biri bu topraklarda, dünyayı kavramanın yolu olarak da algılanmış, yaşayış ve duyuş biçiminin ifadesini bulduğu bir tür olarak da görülmüş, kimi zaman felsefenin yerine de geçmiş, çok kuşatıcı bir form!
Haliyle es geçemeyeceğim, ıskalamamam gereken bir türdü şiir. Bunun yanı sıra okur olarak da şiirden zevk alıyorum. Metinlerime sirayet etmesi de sevindirir beni.
Topal, felç karakterlere öykülerinizde yer veriyorsunuz. Bunun sebebi nedir acaba?
Anadilimde yazmıyor olmamla bir ilgisi olabilir gibi geliyor bana.
Muaz ERGÜ
Murat ÖZYAŞAR
-
- 1979’da Diyarbakır’da doğdu.
- İlk kitabı Ayna Çarpması ile 2008 Haldun Taner Öykü Ödülü ve 2009 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü aldı.
- Sarı Kahkaha adlı kitabı ile 2016 Uluslararası Balkanika Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü.
- Aslı Gibidir adlı kitabına Selçuk Demirel desenleriyle eşlik etti.
- Kitapları Fransızca, Kürtçe, Farsça ve Soraniceye çevrildi.




Son Yorumlar