Bir öğrencimin ibretlik sözü :
“Hocam, babamın bana davrandığı gibi ben de ona öyle davransaydım beni evlatlıktan reddederdi.”
Bu ülkede sevgi dolu, en ulvi aile bağları gelenek, görenek denilen korku temelli, tepeden inme, mantıksız davranış kalıplarına kurban gitmiştir… Sağlıklı, sevgi dolu bir ailede büyüyemeyen bir çocuk, yetişkin olduğunda da sağlıklı sosyal ilişkiler kuramıyor. Çocuklar yetişkinlerin bilinçaltını yansıtır. Batılı ebeveyn çocuk eğitiminde rol model, örnek olurken bizdeki ebeveyn çocuğa nasihat ediyor sadece.
Bugünün gençleri niçin bu kadar özgüvenli ve iddialı, fakat bir o kadar da depresif ve kaygılı. En pahalı parfümler, lüks arabalar, kıyafetler çağımızın nevrotik insanının acılarını, kaygılarını, içsel boşluklarını kapatamıyor. Değerli olmak için değerli ürün almaya gerek yok, kendi değerimizi, benliğimizi değerli yapacak bilince ihtiyacımız var. Maddesel ürünler ruhsal onarım aracı olamayıp kişiyi zamanla daha depresif yapmaktadır. İnsan dolu oldukça, bilinçlendikçe her şeyden gerektiği kadar alıp şaşalı hayatı bir kenara itiyor, ruhsal boşluk yaşadıkça, depresif oldukça daha çok tüketimci, lüksü arıyor. Nitekim insan her şeyden gerektiği kadar aldıkça aslında çoğalmaya başlar, her şeyin fazlasını aldıkça içinde azalmaya başlar.
Günümüz modern dünyasında, çocukların etrafı, politik ve kültürel dünyanın insancıl olmayan bakış açısı; duygusallıktan yoksun, karşısındakine güvenmeyen/güvenemeyen ebeveynler; öğrencilere vereceğe detaylara takılan öğretmenler ile çevrili. İnsan ilişkilerinden beklentisi, güvenlik ve kontrol saplantısı olan kültürlerin, çocuk gelişimi üzerindeki etkisi kaygı vericidir. Günümüzde çocuklar, evin içine hapsolmuş, kendi oyunlarını kuracak üretkenliği olmayan pasif ve ilgisiz varlıklar durumunda.
Hayal güçleri erken yaşta tanıştıkları ve hayatlarının doğal bir parçası olan televizyon ve bilgisayar oyunlarıyla tıka basa işgal edilmiş. Ayrıca televizyondaki reklamlar sayesinde ticari birer figür olarak algılanıyor, filmler sayesinde kaba kuvvete teşvik ediliyor ve bazı sorumsuz yayınlar sayesinde de travmatik olaylar yaşayabiliyorlar. Asıl önemli olan ise bunların tekrar tekrar yaşanıyor olmasıdır. Modern hayat çocuklar arasında daha fazla depresyona yol açıyor. Çocuklar çöplük haline gelen global kültürümüz yüzünden zarar görüyor. Modern hayat çocukların gelişmeleri için gerekli şeyleri onlara sunmuyor. Örneğin hazır yemekler, oyunlar, ekrana bağlı eğlence onları hayatı birinci elden yaşamayı ve deneyim elde etme şansını vermiyor.
Çağımızda çocukların zihinsel sağlığı dikkate değer ölçüde bozulmuştur. Daha yakından bakılırsa çocuklar sadece çok mutsuz değil, bunun yanında stresliler. Ebeveynleriyle gerektiği kadar zaman geçirmeyen çocuklar, nasıl davranmaları gerektiğini de doğal olarak öğrenemiyorlar. Günümüzde toplumunda yetişkinlerin ergenliğe gerilediği ve ergenlerin de yetişkin olmaya niyetlenmediklerini görüyoruz. Medya teknolojileri cehaleti tırmandırıyor, entelektüel yetkinlik azalıyor. Bir seminerimde şu soruyu sordum: Acaba çocuklarımız neden internet, teknoloji bağımlısı olur ? Arka sıralardan bir genç: Ben hata yaptığımda bilgisayarım beni yargılamıyor!!
Zihinsel kapasiteleri düşmüş gençler dünyayı anlamakta zorlanıyor. Stew Jobs, Bill Gates gibi hayatımıza ekranları sokan pek çok mucidin kendi çocuklarına bilgisayar oyunlarını yasakladığını biliyor muydunuz? Bilinçsiz bir toplumda teknoloji ve konfora olan yoğun arzu insanları medeniyetten uzaklaştırıp ilke sosyal ilişki, yaşam süreçlerine iter. Ana babalar çocukların hedonizmini (hazcılık) taklit ediyor. Hayat günübirlik zevk ve eğlence için yaşanıyor. Böylece bir türlü büyüyemeyen, büyümek istemeyen insanlar zuhur ediyor. Hayatı sadece kendisi için yaşayan bireyler, Narsisizm bayrağını toplumun burçlarına dikiyor.
Modern egolu çocuklar için sınırların kaybolduğu, sınırların tanınmadığı, her şeyin hak edildiğini düşündükleri zamandayız. Narsist çocuklar… Steril ortamda büyüdüğü için en ufak bir engellemede büyük hayal kırıklığı yaşayan, kendisini bir yarışın içinde var etmeye çalışan çocuklar… Seçimler konusunda özgür, yaşantı konusunda teknolojinin esiri olan, ilişkilerden yoksun, ıssız çocuklar… Günümüz narsisistik kültürüne eşlik eden iki düşünce var: Biri, “Benim her şeye sahip olmam lazım” , diğeriyse “Kimse benim mutluluk ve kendimi gerçekleştirme arayışıma engel olamaz.” Çocukların büyümesi bir koza içinden çıkmaya çalışan kelebeğin kozadan kendi kanatlarıyla kurtulma çabasına benzer.
Eğer yoruluyor, sıkıntı çekiyor diye kozadan bizim yardımımızla çıkarsa, kanat kasları çıkmaya uğraşırken, yapması gereken idmanı yapamayacağı için, sonrasında uçabilmesi için kanatlarında olması gereken güce sahip olamaz. Çocuğunu çok fazla koruyan, sürekli üstüne düşen, sevgisiyle, ilgisiyle çocuğunu boğan ebeveyn tutumu ile karşı karşıya kalan çocuk, yaşamda kendine ait bir dünya kurmakta güçlük çeker. Ebeveynlerin çocuklarına olan sorumlulukları, onları dopdolu ve bağımsız bir hayata, donanımlı bir şekilde hazırlamaktadır. Onları hastalıklı bir şekilde koruyup her türlü riskten uzak tutmak, çocuklara bir yarar sağlamayacaktır. Çocuk sevilmediği için değil bilinçsiz davranılıp bilinçsiz büyütüldüğü için kişiliği erozyona uğrar. Çocuğu nasıl yetiştireceğimizi bilmedikten sonra onu ne kadar çok sevdiğimizin fazla bir anlamı yoktur.
Zaman hepimiz için en değerli hazine. Bazen gündelik sorumluluklardan, belki bitmeyen işler yüzünden, bazen daha sonra nasıl olsa yaparız oğlum, kızım, eşim evde yanımda zihniyetinden, onlar nasıl olsa hep buradalar bilinciyle sorumluklarımızı erteliyor ve hatta öteliyor olabiliriz. Zaman hızla koşar adım günleri, saatleri öğütürken, ailemizle çocuğumuzla yaşayabileceğimiz şahane mutlu, huzurlu bir anların yaşanmadan geçip gitmesine izin vermemekte yarar var. Çünkü hayatımızdaki en değerli hazine, sevdiklerimizle yaşayabildiğimiz eşsiz, mutlu, huzurlu anlardır. Çocuklar ebeveynleri tarafından sevilip sevilmediğini ebeveynin niyetinden değil onların davranışlarından anlar. Nitekim bilinç, doğru bilgi olmadan sevgiyi doğru göstermek çok zordur. Hiçbir çocuk ebeveyninin kişiliğinden, karakterinden bağımsız kişilik geliştiremez. Özellikle 0-6 yaş arasında çocuğun kişiliği oluşur. Atalar armut dibine düşer derken ana-babanın çocuğun kaderine etki yapacak rol modele sahip olduğunu belirtir.
Çocuklar, korku temelli yaptırım davranış ve sözlerle değil cesaretlendirmeye dayalı eylem ve sözlerle motive olurlar. Korku verme temelli güdüleme davranışlarının altında ebeveynlerin bilinçaltlarındaki korkular, kaygılar yer almaktadır. Çocukları bu dünyada sevmenin, sahiplenmenin bedeli ne kadar kötülükle dolu olsa da çevre şartları, onları en doğru şekilde yetiştirmek sorumluluğunu üstlenmektir. Çünkü onlar dünyaya gelirken dünyanın kötü olduğunu bilmiyorlardı ve onlara dünyaya gelip gelmeyecekleri sorulmadı. Bu açıdan masum olmayan dünyaya, masum bebek getirip sorumsuzca, olumsuz büyütmenin izahı olmaz. Nitekim çocuk yetiştirmede yetersiz kalan ebeveynlerin kendilerini savunma adına, bilgisiz olmalarını söylemelerinin bahane olamaz.
Ebeveyn çocuğuna karsı bildiklerinden, bilmediklerinden ve yanlış bildiklerinden de, yanlış yaptıklarından da sorumludur. Sevgisiz, değersiz büyüyen çocuğun iradesi, bilinci de düşük olur ki bu da çocuğun ömür boyu kişiliğine, evliliğine, iş hayatına doğrudan etki eder. Çocuğunun karakterinde, davranışlarında çokça sorun görenler suçlu arayacaklarına kendi bilinç düzeylerine, karakterlerine, çocuğa nasıl davrandıklarına bakmaları daha sağlıklı sonuçlar, tespitler sağlar. Çoğu ebeveyn çocuğunu bilimsel, akılcı, evrensel yöntemlerle değil daha çok kendi ebeveyninden nasıl gördüyse veya içinde yetiştiği toplumun kulaktan dolma geleneksel bakış açısıyla büyütür. Her şeye rağmen sevildiğinden ve anne babası için değerli olduğundan emin olan bir çocuk sorumluluk almaktan, denemekten ve hata yapmaktan korkmaz.
Ebeveyn bir yandan çocuğun yaratıcı, aklını iyi kullanan, okuyan biri olmasını isterken diğer yandan çocuğu sosyalleştirme adına toplumun tüm değerlerini sorgulamadan kabul etmesini ister. Bu iki zıt talep karşısında çocuklar kimlik karmaşası, bunalım yasar. Çocuğu çok sevmek, çok korumak, yedirmek içirmek ona kişilik, değer katmaz. Bir çocuk hamburger, et, süt, pahalı yiyeceklerle vs. besleniyor diye, en pahalı kıyafeti giyiyor diye çok sağlam, huzurlu, iradeli bir kişiliği olması garanti değildir.
Çocukların hiç kimseye benzemeye ihtiyacı yoktur. Ebeveyni çocuğun doğuştan getirdiği özellikleri geliştirmesine, fark ettirmesine olanak sağlarsa çocuğun özgün, özgür birey olmasına katkı sağlarsa -ki bu bilinçli ebeveynle olur ancak- zaten çocuk toplumun çoğundan daha olumlu, yaratıcı, huzurlu biri olacaktır. Marifet birine benzemek değil birey olmak, kendin olmak, özgün olmaktır. Toplum, çevre zaten iyi, huzurlu olsaydı bu kadar sorunla baş başa kalmazdı. Kendisi olamayan insanlar başkasının da kendisi olmasına izin vermiyor. Kişiler kendi düzeyleri, kaliteleri oranında başka insanlara şekil verir, yansıtma yapar.
Çocuğun yaşına uygun davranmak, bunun için bilinçlenmek, ona özel zaman harcamak, ona örnek olarak bilinç vermek sağlam kişilik verme adına önemlidir. Bir ebeveynin çocuğuna bilinçli davranmamasının çocuğuna vereceği ruhsal tahribatı başkaca dışsal, sosyal etkenler kolay kolay veremez. Kişinin etkili, sevgi dolu bir çocukluk yaşaması büyüdüğünde onun sosyalleşmesinde, özgüvenli olmasında önemli bir etkendir. Nitekim çocuğun yetişkin kimliği, kişiliği çocukluğunda ebeveyni tarafından şekillenir.
Ve sevgi dolu bir ailede büyüyen çocuğun babasına ifadesi bu olmalı, ne dersiniz ?
Gülümsememi sağlayacak birçok çocukluk anısı biriktirmeme yardımcı olan…
Ne kadar garip hayaller kursam da hepsini büyük bir ciddiyetle dinleyen…
Sabahları uyandığımda üzerimde küçük bir çiçek bularak sevinmeme neden olan…
En zor anlarımda ne durumda olursa olsun bana sıkıca sarılan…
Biraz canım sıkılsa, aramak için ilk aklıma gelen insan…
Azıcık sevinsem, sevincimi paylaşmak için seslendiğim ilk isim, babam….
Halil KIRIK
Son Yorumlar