Yuva’mızda Neler Var?

İnsanlık var olduğundan günümüze bireyin ilk varoluş yeri ailedir. Üzüntü, mutluluk… her şeye ilk adım burada atılır. Buradan bir yol alarak yürürüz hayatın geri kalanını. İlk sevincini anne babasıyla yaşamayan ya da ilk hayal kırıklığı anne babası olmayan kaça kişi vardır. Çoğu zaman aile olmak üzerine kafa yormayız. Çünkü o bir şekilde hayatımızın bir parçasıdır. Bugün buna biraz kafa yoralım istiyorum.

Geçtiğimiz ay bir film seyrettim. Adı Yuva. Yönetmeni Emre Yeksan. Yuva’da şehirdeki hayatını ailesini, işini terketmiş bir adamın doğada kendine kurduğu yeni hayat konu ediniliyor. İnsan bir ormanda tek başına yaşasa da kendine yeni bir aile yeni bir hayat var edebiliyor. Bu yeni hayatın kabulleri başka türlü. Kahramanımız (Veysel) ormanda tek başına bir köpekle dolaşıyor. Nehirde yıkanıyor, kulübede doğadan topladıklarını yiyerek yaşıyor. Saçları uzuyor.

Hikâyeye bu noktada biraz da ütopik bakabiliriz. Şehirde kurulu bir düzeni bırakıp, köyünüze döndüğünüzü yeni bir hayata başladığınızı düşünün. Eski alışkanlıklarınızın hiçbiri sizinle değil. Bu bağlamda filmi şehrin boğuculuğundan bunalmış bir insanın yeni hayatını ilk oluş yeri olan ormana taşıması, ekranda izlerken biraz garipseyebiliyorsunuz. Ama filmin bazı yerlerinde sürreal diyebileceğiniz olaylar oluyor. Ormanda birden helikopterler uçuşuyor, gaz bombaları ortaya çıkıyor. Ağaçların üzerine çarpı işaretleri konuyor. Buradan da Yuva’yı bireysel olarak Veysel’in yeni hayatı ama içinde yaşadığı ülke Türkiye olarak düşünebilirsiniz.

Veysel’in içinde yaşadığı arazi satılıyor, buradan çıkarılmak isteniyor. Bir gün kardeşi Hasan onu ikna etmek için ormana geliyor. Burada da aile içi yüzleşme başlıyor. Veysel’in aile-ülke içindeki sorunlardan kaçıp yeni hayatı seçtiğini düşünebilirsiniz. İlk başta bireysel bir aile olma hikâyesi izliyormuş gibi yaklaştığınız olay daha sonra toplumsal bir bilince dönüşüyor. Ülkenin bir aile bir yuva ve sizi var eden bir kader olduğu üzerine düşünüyorsunuz.

Filmin sonunda iki kardeş de güvenlik güçleri tarafından öldürülüyor. Buraya büyük evimizde öldürülüyoruz gibi bakış yüklemek mümkün. Filmin anlatım biçimi sıkıcı, ormanın şahane manzarasını saymazsak kasvetli. Aklımda Edip Cansever’in dizeleri;

İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer.”

Hepimiz bu ülkenin, bu yuvanın bir parçasıyız. Bazen umut taşıyoruz, bazen hüzün. Toplumsal olarak da her zaman iyi olaylarla karşılaşmıyoruz. Birinin yaşama yuvasına dair kırılan umuduna denk gelmek, görülmeye değer. Bu bağlamda Yuva Filmi, psikolojik ve sosyolojik açıdan düşünülmeye, üzerine tartışılmaya değer.

Zeynep KARACA

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir