İstanbul’a doğru yola çıkmadan önceki son on beş dakikalık dinlenme anı. Otobüs terminalinin bekleme salonuna adımımı attığımda, şehrin yorgun uğultusu kapının eşiğinde kaldı. Ancak hemen dışarıda, beton zemine çökmüş bir siluet, bakışlarımı mıknatıs gibi çekti.
Kucağında, dünyanın tüm gürültüsünden bihaber uyuyan bebeğiyle, avucunu açmış bir dilenci kadın… Eli, üzerine sinmiş kına izleriyle adeta kadim bir hikâyenin mühürüydü. En çok da yüzündeki, zamana meydan okuyan dövmeler dikkatimi çekti; sertliğin ve zarafetin tuhaf birleşimiyle, o mahzun yüze beklenmedik bir asilik katmışlardı. Gözleri ise, tüm umut kırıntılarını yitirmişliğin o çaresiz, dipsiz kuyusuydu. Hayatın acımasız ritmini en iyi o bakışlar anlatıyordu.
Yolcuların iniş-biniş telaşında sigara molası veren şoförlerin yüzleri, binlerce kilometrelik yolun yorgunluğunu, uykusuzluğun ve sorumluluğun derin çizgilerini taşıyordu. O an, o yorgunluk üzerine saatlerce sürecek bir deneme yazılabileceğini düşündüm.
Ancak hemen yanı başımda, bu dramatik tabloya keskin bir tezat oluşturan bir sahne canlandı: Bagajları teslim eden muavin, elindeki telefondan gelen bir mesaja bakıp anlık bir *tebessümle aydınlandı. O kısacık, samimi gülümseme; otogarın ağır, kasvetli havasını dağıtan ince bir güneş ışığı, hayatın tüm zorluklarına rağmen *yaşamaya değer* olduğunun göstergesiydi. İşte otogarların ruhu buydu: Acının koyu tonları ile sevincin parıltılı renklerinin bir arada, tuhaf bir ahenkle dans ettiği bir sahne.
Köşede, hayatın tüm öfkesini biriktirmişçesine yerleri temizleyen yaşlı bir adamın homurtuları, bilmediği birilerine savurduğu küfürler… Hemen ileride, su satan çocukların cılız sesleri. Ve sonra, tüm bu keşmekeşin içinde, kalbime dokunan o en saf figür: Yalın ayaklı, sarı saçları güneşte solmuş, ela gözlerinde dünyanın tüm mahzunluğunu taşıyan küçük bir kız. Elinde tuttuğu buruşuk peçeteleri uzatırken, sesi bir fısıltı gibiydi: “Bir peçete alır mısın abla?” O yalvaran bakışlarda, otogar denen bu geçiş mekânının, aynı zamanda insaniyetin de en kırılgan sınav yeri olduğunu bir kez daha anladım
Aysel ÖZDEMİR

Son Yorumlar