5 Ocak’ın ülkemiz ve Adana için ayrı bir önemi vardır. Yurdumuz düşmanlar tarafından işgal edilince müttefik kuvvetler komutanı Alman generalin; ”Yenildik. Bizim için her şey bitti” sözüne karşılık Ülkemizin kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal “Savaş müttefikler için bitmiş olabilir ama bizi ilgilendiren savaş, kendi istiklalimizin savaşı şimdi başlıyor” diyerek Ulusal Kurtuluş Savaşını başlatmıştır.
5 Ocak 1922’de İşgalci Emperyalist Fransız askerleri Adana’dan çıkartılmıştır. Millî Mücadele’de yapılan her türlü hareket millete dayanıyor ve onun adına yapılıyordu. Bu sebeple Millî Mücadele’ye katılan ve taraftar olan her şahsa “Kuvâ-yi Milliyeci” deniliyordu. Mondros Ateşkes Anlaşması sonrası Güney illerimiz, önce İngilizler, sonra da Suriye Fransızlar tarafından işgal edildi.
Fransızlar Kozan’ı işgal edince Kozan’dan kaçarak Kayseri’nin kazası Develi’ye sığınan üç kişilik bir heyet, oradan da Sivas’a gittiler. Sivas’ta kongre dağılmış, onun namına Heyet-i Temsiliyye kalmıştı. 30 Ekim 1919 akşamı Heyet-i Temsiliyye, kongrenin yapıldığı lise binasında toplanarak, Adana bölgesi hakkında kendilerinden bilgi aldılar. Kozan heyetinde Hulusi Kurtoğlu, dava vekili Emmi Mustafa, Halil Topaloğlu vardı. Heyet, Adana ve Kozan’ın durumu hakkında genel bir bilgi verdi. Bunun üzerine bölgede teşkilat yapılması hakkında kararlar verilerek Kilikya mıntıkasına Topçu Binbaşı Kemal ve Yüzbaşı Osman Tufan, buralara gönderilerek, teşkilat ve teşebbüse geçilmesi kararlaştırıldı.
Ali Fuat Paşa Sivas’tan ayrılarak Kayseri istikametiyle Ankara’ya hareket etti. Ayrılmadan önce Develi’ye bir telgraf çekerek Doğan ve Tufan Beyleri Kayseri’de yapılacak toplantıya çağırdı (4 Aralık 1919). Toplantıya 11. Tümen Kumandanı Yarbay Mümtaz Bey, Kayseri Askerlik Şubesi Başkanı Yzb. Emrullah Bey, Şubeden Yzb. Râtıp Bey ile Develi’de Kilikya Kuvâ-yı Milliye Kumandanı Doğan ve yardımcısı Tufan Beyler katıldılar.
Kilikya, Cephesi çok büyük olması dolayısıyla Doğu ve Batı Kilikya olmak üzere ikiye ayrıldı. Doğu Kilikya Kumandanlığına Tufan Bey, Batı Kilikya Kumandanlığı’na da Yzb. Ratıp Bey atanarak her ikisi de Doğan Bey’e bağlandı.
Kılıç Ali Bey’in Develi’ye Gelişi
Atatürk, Sivas’ta kongre işleriyle uğraşırken, siyasî ve askerî olayları da dikkatle izlemekte idi. Fransız işgal kuvvetlerinin Develi’nin 20 Km. yakınına kadar gelerek Zamantı suyunu sınır ilân etmeleri Atatürk’ün dikkatini çekmişti. O tarihlerde resmî adı (Everek) olan Develi’nin işgale uğraması ile, Kayseri’nin ve Orta Anadolu’nun istilâ edileceği açıktı.
O tarihlerde Tomarza ve Yahyalı birer bucak olarak Develi’ye bağlı bulunduklarından, Develi’nin 80-100 bin nüfusu ve 100’den fazla köyü bulunuyordu. Fransızlar Develi’yi işgal ederlerse Kayseri’nin ve Orta Anadolu’nun da işgal edileceği aşikardı. Bu tehlikeyi aklı başındaki her insan seziyordu. Develi konumu itibarıyla önemli bir yeri işgal ediyordu. İşte bundan dolayıdır ki; Nuh Naci Bey, Sivas Kongresi sırasında M. Kemal Paşa’dan, Kılıç Ali’nin Develi’ye gönderilmesini istedi. Kılıç Ali, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyyesi’nin yetkisi çok ve geniş olan bir temsilcisi olarak Develi’ye gönderildi.
Kılıç Ali, konuşmasında ülkenin içinde bulunduğu nazik duruma işaret ederek, Develililerin vahim anlarda yapacağı işlerin öneminin çok büyük olduğunu vurgulamıştır. Gelişmeleri dikkatle izleyen Mustafa Kemal Paşa’nın pek yakında bölgeye büyük askerî kuvvette yollayacağını; ancak bu kuvvet gelinceye kadar, Develililerin teslim olmayıp, silâh ve kuvvet toplayarak düşmana karşı çıkmalarını istemiştir. Kılıç Ali Bey, daha sonra Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan karar örneğini okudu.
Kılıç Ali, Develi’den ayrıldıktan sonra, gördüklerini bir raporla, Mustafa Kemal Paşa’ya bildirmişti. Genel olarak Kılıç Ali, Develi’den ümitli, idi. Ancak, vakit geçmeden teşkilât ve hazırlık yapılması gerekiyordu. Aynı zamanda Mustafa Kemal Paşa ile de yakın ilişki kurulmasını tavsiye etmiş, Kozan’dan kaçıp gelenlerden bir heyetin Sivas’a gönderilmesini uygun görmüştü. Bu nedenle Sivas’a gönderilecek Kozan heyeti tespit edilerek yola çıkarıldı.
Kozanlılar Sivas’ta
Çukurova Fransızların işgali altındaydı. Fransızlar, Albay Bremond’u Adana’ya askeri sömürge yönetici olarak atadılar. Adana’nın ilçelerine de sömürge yöneticileri olarak; Yüzbaşı Taillard’ı Kozan’a, Üsteğmen Suby’i Kadirli’ye, Arrikhi’yi Ceyhan’a atadılar.
Fransızlardan cesaret alan Ermeniler ise Türk halkına karşı yaptıkları zulmü her gün biraz daha arttırıyordu. Türk halkı tamamen sahipsiz ve korumasız bir şekilde Fransız ve Ermeni fedailerin eline bırakılmıştı. Ermeni fedailer Çukurova’nın her yerinde olduğu gibi Kozan’da da halka işkence yapmaktan geri kalmıyorlardı. Çukurova’da da yer yer direniş hareketleri başlamıştı. Fakat fazla etkin olunamıyordu. Kurtuluş için bir şeyler yapılması gerektiği biliniyor, bunun için toplantılar düzenleniyordu; ama bir türlü organize olunamıyordu.
Mıcrıkyan Yaver Kirkor adındaki bir Ermeni akşam karanlığında öldürülmüş ve Ermeniler, Hulusi Kurdoğlu, Halil Topaloğlu ve dava vekili Mustafa Faik Bey’i azmettiren kişiler olarak Fransız askeri yöneticisi Yüzbaşı Tailard’a ihbar etmişlerdi. Katiller ellerini kollarını sallayarak çarşıda pazarda dolaşıyor, Fransız idaresi hiçbir şey yapmıyor diye söyleniyorlardı.
Fransız askerleri bu üç kişiyi tutuklamak için aramaya başladılar. Tutuklandıklarında başlarına neler geleceğini iyi bilen bu üç Kozanlı, önce işgal bölgesinin dışına kaçıp daha sonra da Develi’de (Kayseri ilinin, Adana sınırındaki ilçesi) buluştular. Develi Belediye Başkanı Kamberli Osman Efendi’nin misafir odasında Kılıç Ali ile karşılaştılar. O zaman yüzbaşı olan Kılıç Ali, Develi’ye Mustafa Kemal tarafından Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin bir şubesini açması ve halkın durumunu inceleyerek kendisine rapor etmesi için görevli olarak gönderilmişti. Kılıç Ali’nin, Develi’de örgüt kurmasına tanık olan bu üç Kozanlı, Kılıç Ali’ye, “Biz de Çukurova’da örgüt kurmak istiyoruz. Fransızlara karşı küçük direniş başlamıştır. Ancak bunun organize bir hale sokulması lazımdır. Bize yardımcı olabilir misiniz?” diye sorarlar.
Kılıç Ali, “Böyle bir yetkim yok. Buna ancak Mustafa Kemal Paşa karar verebilir. İsterseniz size, Paşa’dan randevu alabilirim” der.
Bu üç Kozanlı, randevu alınmasını isterler ve kısa zaman içerisinde de randevu alınır.
Mustafa Kemal, o günlerde Sivas’ta bulunmaktadır. Ve bu üç Kozanlı, Mustafa Kemal ile görüşmek için Sivas yollarına düşerler.
Bu arada Sivas Kongresi yeni bitmiş, Mustafa Kemal, Osmanlı Hükümeti tarafından uzlaşmak için gönderilen, Salih Paşa ile görüşmek üzere Amasya’ya gitmiştir. Heyet-i Temsiliyye’nin diğer üyeleri Sivas’ta bulunmaktadır. Kongrenin yapıldığı Sivas Lisesi’nin koridorunda dolaşırken, üç Kozanlı’nın karşısına Yüzbaşı Osman Nuri çıkar.
Osman Nuri, “Kimi arıyorsunuz? Size nasıl yardımcı olabilirim?” diye sorar.
Kozanlılar, “Kılıç Ali bizim için Paşa’dan randevu almıştı. Mustafa Kemal Paşa ile görüşmeye geldik” derler.
Kozanlılar Mustafa Kemal ile görüşmek için beklerken, Yüzbaşı Osman Nuri’ye de, Çukurova’daki Fransız ve Ermeni vahşetini anlatırlar. Yüzbaşı Osman Nuri, anlatılan bu olaylardan etkilenmiş olduğunu daha sonra şu sözleriyle ifade etmektedir: “Kozanlı murahhaslar, bu zulümleri, şahıslarında çekmiş olduklarını gösteren bir dertli ifadesi ile anlatıyorlardı. Yüreğimin sızladığını duydum ve kendimde oraya gitmek, oralarda zulüm gören halk ile birlikte çalışmak hevesi uyandı.”
Yüzbaşı Osman Nuri Bey’le Kozanlıların karşılaşması çok anlamlıdır. Çünkü Çukurova’da kurtuluşa giden yol burada başlamıştır. Daha sonra, Yüzbaşı Osman Nuri Bey, Mustafa Kemal’in vermiş olduğu Aydınoğlu Tufan kod adıyla, Çukurova’da işgal kuvvetlerine karşı verilen mücadelenin en önemli kahramanlarından biri olacaktır.
Yüzbaşı Osman Nuri Bey, üç Kozanlı’yı Amasya’dan dönen Mustafa Kemal’in huzuruna çıkarır.
Kozanlılar, “Paşa Hazretleri, biz Kozan’dan geliyoruz. Fransız işgal yönetiminden halk son derece huzursuzdur. Her gün faili belirsiz cinayetler işlenmekte ve Fransız idaresi Ermeni taşkınlıklarına göz yummaktadır. Büyük Savaş’tan kalan silah ve cephaneleri gizledik. Çukurova halkı zengin olup böyle bir hareketi desteklemeye gücü yetecektir. Zulüm çeken halk, ne pahasına olursa olsun, Sivas’tan verilecek emirle düşmana saldıracaklardır. Mevcut çeteleri disipline sokacak, organize edecek bir kumandana ihtiyacımız vardır. Arzumuz bize bir kumandan vermenizdir. Develi’de Kılıç Ali Bey’i görevlendirdiğiniz gibi bize de bir kumandan vermenizi istirham ediyoruz” diye isteklerini bildirirler.
Bu olay Mustafa Kemal’in öngörüsünün ne kadar güçlü olduğunun ve Milli Mücadele’ye çok önceden karar verdiğinin de bir göstergesidir. Adana’da Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nı aldığı zaman, Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılan Osmanlı’nın silah ve cephanesinin düşman eline geçmemesi için halka dağıtılmasını sağlamıştı. Kozanlıların bahsettiği silah ve cephaneler aslında bunlardı.
Çukurova’nın Alınyazısı Değişiyor
Mustafa Kemal üç Kozanlı’nın bu isteklerini makul bulur. Ve çok da hoşuna gider. Ve hemen arkasından kendisi ile beraber Samsun’a çıkmış olan Binbaşı Kemal Bey’i çağırır. “Adana bölgesinde milli cephe açılacaktır. Seni Çukurova’da Kuvayı Milliye teşkilatı kurmak üzere görevlendiriyorum. Yardımcı olarak Osman Nuri’yi veriyorum” der. Binbaşı Kemal Bey’e ve Yüzbaşı Osman Nuri Bey’e, çok detaylı bir harita üzerinde, yapacaklarını anlatır ve talimatları yazdırmaya başlar:
- Halkın, kendi içinden istiklâl aşkı ile kalkınması,
- Teşkilatın, kongrede tespit edilen nizamnameye göre yapılması,
- Karaisalı (Adana’nın ilçesi) tarafında toplanacak büyük bir milli kuvvetin, Adana istikametinden yapacağı hareketle Adana’yı zaptettiği gibi Fransızları denize dökeceği,
- Sivas’tan hareketin belli edilmemesi, isim ve kıyafetlerin değiştirilmesi talimatını verir.
Mustafa Kemal Çukurova’da cephe açmaya gidecek komutanlara bir de vesika verir. Vesikada, Binbaşı Kemal’i, Kozanoğlu Doğan kod adıyla Kilikya Komutanlığına, Yüzbaşı Osman Nuri’yi, Aydınoğlu Osman Tufan kod adıyla Kilikya Komutan Yardımcılığına atadığı yazılmaktadır.
Güney Cephesi Komutanı olan Ali Fuat Cebesoy, Çukurova’nın çok geniş bir alan olmasından dolayı Yüzbaşı Ali Ratıp Bey’i de Kozan’da Kemal Doğan’ın emrine verir. Ali Ratıp Bey de Sinan Tekeli kod adını kullanacaktır. Bölge ikiye ayrıldı. Şarki (Doğu) Kilikya Kuvayi Milliye Komutanlığı Osman Tufan’a, Garbi (Batı) Kilikya Kuvâ-yi Milliye Komutanlığı da Sinan Tekelioğlu’na verildi.
Osmanlı tutsaktı. Osmanlı yönetimi, halifelik makamı aracılığı ile halkın dini duygularını da kullanarak bu tutsaklığın, alınyazısı olduğuna halkı inandırmaya çalışıyordu. Eğer ki söylendiği gibi tutsaklık alınyazısı ise, Mustafa Kemal’in yazdığı neydi? Türk Milleti’nin alınyazısı hangisi idi? Mustafa Kemal’in yaptığı mı, yoksa padişah ve halife olan Vahdettin’in yaptıkları mı? Ya da Osmanlı yöneticileri, dini kendi pis çıkarları için mi kullanıyorlardı?
Kozanlı, Kurtoğlu Hulusi, Topaloglu Halil, Dava Vekili Mustafa Faik Beyler, Sivas’a gönderildiler. Bu heyet Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa ile konuşarak, durumu anlattılar. İşte bundan sonradır ki Mustafa Kemal Paşa, “sırdır” başlıklı mektupla, Develi’ye iki silâh arkadaşını yollayarak, gerekli talimatı vermiş, böylece yakın ilgi göstermişti. Ayrıca Kilikya Kumanda heyetine görevlendirilen Binbaşı Kemal ve Yüzbaşı Osman Beylere (Doğan), (Tufan) gibi namı müstear (takma adlar) verilmekte idi. Demek oluyor ki bu işler gizlilik içinde yapılacaktı, ilerde aksi sonuçlar olursa bu suretle belki de, kurtuluş yolu bulunabilecekti.
Fransızların niyetlerini şüpheye yer bırakmadan öğrenen Develi kaymakamı Atıf Bey’in yardımıyla ve Develi Belediye Başkanı Kanberli Osman Efendi’nin emriyle 40 kişilik ilk millî müfreze kuruldu. Bu müfreze 5 Mart 1920’de Kiske bucağına gönderildi. Pungu köyünden 50 kişilik diğer bir müfreze 6 Mart 1920’de Gebzele, Yahyalı bucağından 50 kişilik Yahyalı müfrezesi Sis istikametine gönderildi. Hemen bunun ardından Develi ve Yahyalı’da yeni millî müfrezelerin kurulmasına başlandı. Develi’de kurulan 300 kişilik yeni millî müfrezenin yarısı buradaki ve diğer yarısı da Tomarza’daki piyade bölükleriyle birleştirilerek, 11 Mart 1920 akşamı iki kuvvetli müfreze kuruldu. Haçın kuşatması harekâtı başladı. Bu sırada bölgenin en büyük millî müfrezesini oluşturan Yahyalı’da 1000 kişilik bir gönüllü müfrezesi daha kuruldu. Silahlar Niğde’ deki II. Tümen tarafından sağlanıyordu. 5 Nisan 1920 akşamı Türk kuvvetlerinin durumu 1400-1600 Kuvâ-yi Milliye ile 200 kadar piyade ve katıra bindirilmiş bölük olarak toplamı 2000 kişiyi geçmemekte idi. Ermeni kuvvetleri ise toplamı 15.000 kişiden ibaret olup, 5000 silahlı ve ellerinde 8 makinalı tüfek ve bir çok bomba ve silahlı 1000 kadar atlıdan oluşuyordu.
Kozan’dan, Haçin’den Feke’den, diğer yerlerden gelen kuvvetler arasında cephe ve müfreze ve takım komutanları bulunuyordu.
Haçın Kuşatması ve Taarruz
Haçın’a taarruz yapılması için 6 Nisan 1920de gerekli emir verildi. Böylece taarruz başladı. Millî müfrezede gün geçtikçe cephane azalıyor, top cephanesi ise hemen hemen hiç kalmamıştı. Yağmur ve kar sularına rağmen Kayseri ve Niğde’den cephane getirilmeye başlandı. Kayseri’de bulunan 105 mm. obüs ile 150 mm. top Haçın’a yaklaştırıldı. Kış gelmeden Haçın zapt edilmeliydi.
Feke’nin geri alınmasından, Haçın’ın kuşatılmasından sonra Kozan’daki Ermeniler işi azıtmışlar, Vahşiyane zulümlerini şiddetlendirmişlerdi.
Develi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti öyle bir hale geldi ki, İlçeye bağlı bütün köylerde ve Kuvâ-yi Milliye’nin çarpıştığı cephe ve sahalarda, idari, siyasi ve asayişi ilgilendiren bütün konularla ilgileniyor, icap ettiği şekilde kararlar alıyor uyguluyordu. İlk Büyük Millet Meclisinin kuruluşunda Kayseri Mebusu olarak Develi Kaymakamı Atıf Bey’i Ankara’ya yollamış ve Atıf Bey’e 160 lira Müdafaa-ı Hukuk veznesinden avans verilmişti. Develi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti silah ve cephane bakımından oldukça beslenmiş ve takviye edilmişti. Bu silâh ve cephaneler Niğde’de bulunan Albay Mümtaz tarafından, Atatürk’ün emriyle Develi’ye gönderilmiştir.
Haçın cephesinde kanlı çarpışmalar olurken Kayseri İntikam Alayı da bölgeye Temmuz 1920 sonlarına doğru geldi. 200 kadar silahlı millî kuvvetten oluşan bu müfreze Doğan Bey’in emrine girdi. Kuşatmanın son zamanlarına doğru da Kayseri’den zayıf bir piyade bölüğü de Haçın’a gelmiş ve Yeniköy yolu üzerinde ihtiyatta tutuluyordu. Başlangıçta bunların hain maksatları ve tertipleri herkes tarafından biliniyordu. Haçın alındıktan sonra Develi’deki Ermenilerin cezalandırılmaları yolunda bilhassa çeteler arasında umumi bir arzu doğdu. Çünkü Haçın’da, Kozanda, Adana’da ve civarında, silâhsız müdafaasız binlerce Türk ve Müslümanları hunharca katletmişlerdi. Onların yaptıklarına pek haklı olarak, çeteler, mukabelede bulunmak istiyorlardı. Bu maksatla Gizik Duran, Arap Ali ve diğer çete reisleri 300 kişilik bir kuvvetle Ayvazhacı köyüne kadar geldiler. Fakat Develi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tamamıyla insani ve adil bir duygunun, görüş ve tesiriyle Ermenileri muhafaza ve müdafaa edeceğini kararlaştırdı. Çukurova’da Ermenilerin yaptıklarını yapmakla, onlar kadar küçüleceğini, silahsız, müdafaasız kimselerin öldürülmelerinin bir cinayet olacağını söyleyerek teşebbüsün geri kalması hususunda Kanberli Osman Bey aracılığı ile ciddi şekilde harekete geçti.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinde Develi’nin ileri gelenlerinin birçokları görev almışlar ve bu tarihi, millî görevi cidden takdire şayan şekilde, cesaret ve başarı ile ifa etmişlerdir.
Birinci Büyük Millet Meclisine Kayseri Mebusu olarak kaymakam Atıf Bey seçilerek yollanmış ve Atıf Beye 16 bin kuruş yolluk, cemiyet tarafından ödenmiştir. Bu cemiyetler hiç şüphesiz Atatürk’ün meydana getirdiği büyük, millî bir kuruluş idiler. Atatürk, Türk milletinin damarlarında dolaşan asil kanı, bu cemiyetler vasıtasıyla harekete geçirmiştir.
Çukurova’nın en kanlı ve en uzun kurtuluş savaşı, hiç şüphesiz Haçın’da geçmiştir. 16 Mart 1920’de başlayan kuşatma 16 Ekim 1920 tarihine kadar devam etmiştir. Haçın içinde esir kalan 500-600 Türk ve Müslümandan bir tanesi bile kurtulamamış. Ermenilerin vahşiyane işkenceleri altında can vermişlerdir. Kuşatma, 8 ay gibi uzun bir süre devam etmiştir. Meydana gelen yangınlar dolayısıyla ilçenin tümü yandı ve harap olmuştur.
Ermeniler Haçın içinde ayrıca mazgallar yaparak müdafaa yaptıklarından, hücum eden kuvvetlerimizi her defasında kolaylıkla püskürtmüşlerdir. Çünkü kendileri mazgallarda olduğu için açıktan hücum ettirilen kuvvetlerimiz açık hedef olmaktan kurtulamamışlardır.
Bu arada Haçın kuşatma kuvvetleri ve kumandanları arasında zuhur eden anlaşmazlıklar nedeniyle tehlikeli bir durum meydana geldiği, Osman Tufan’ın muvakkaten kuşatma kumandanlığını yapmak üzere acele yollanması rica edildi. Salâhattin Adil Paşa, bu istek üzerine Misis’te bulunan Osman Tufan’ın Haçın’a gitmesine izin verdi. Ve acele kaydıyla talimat göndererek Osman Tufan’ın Haçın’a ulaşması emrini verdi. O, Tufan yanında Kurtoğlu Hulusi ve Ahmet Cevdet Çamurdan ve on kişilik bir kuvvetle yola çıktı. Hiç bir yerde durmadan, dinlenmeden Feke’ye geldiler. Feke’de aldığı bilgiler, durumun son derece tehlikeli olduğu, Ermenilerin kuşatmayı yararak her an civar köylere akın edecekleri anlaşıldı. Bunun üzerine Develi, Kozan, Kadirli, Göksün, Aziziye (Pınarbaşı) Müftülerine telgraflar çekerek acele yardım istedi. Bu telgrafta: “Başta siz olduğunuz halde eli silah tutan herkes emrinizde olarak Haçın’a yürüyünüz. Yakılan kardeşlerimizi kurtarmak için koşarak geliniz” denilmekte idi. Bu yardım isteğine ve yeni Kumandan Osman Tufan’a duyulan sevgi ve itimadın da etkisiyle binlerce kuvvet akın ederek Haçın’a geldiler. Osman Tufan kumanda heyeti ve hücum noktalan hakkında meydana gelen anlaşmazlıkları herkesin kabul edebileceği şekilde halletmesini bildi.
Nihayet Kuvâ-yı Milliye birlikleri ani bir taarruzla Haçın’a girdi. Sabaha kadar devam eden müthiş boğuşma sonucunda dağlara tırmanmak suretiyle kaçmaya teşebbüs edenler de yok edilmişti. Sağ kalanlar toplanarak Develi’ye sevk edildiler. Tam sekiz ay mücadeleden sonra Haçın geri alındı.
Ortalık aydınlandığında ortaya çıkan manzara feci idi. Haçın bir kaza merkezi idi; memurları ve Türk ahalisi vardı. Bunlardan hiç birisi sağ çıkmamıştı. Her birinin hunharca öldürülmüş olduğu görüldü. Bir Türk gelinini belinden Fransız bayrağını taşıyan çok katlı büyük mektep penceresine günlerce asılı bir vaziyette teşhir etmişlerdi. (16 Kasım 1920 ) günü Haçın davası ebediyyen sustu. 15 Kasım 1920’de Mamure’ye yapılan baskında şehit düşen Yedek Üsteğmen Saim Bey’in Haçın’da yaptığı büyük hizmetlerinden dolayı, Haçın’ın adı, Cumhuriyetten sonra Saimbeyli olarak değiştirildi.
Haçın’ın zapt olunduğu tarih, yukarda belirtildiği gibi, 16 Ekim 920’dir. Halbuki kurtuluş töreni, 18 Ekim günleri yani iki gün sonra yapılmaktadır.
Feke’nin Kurtarılması
Hazırlanan Müfreze Arap Ali kumandasında Feke’yi kurtarmak üzere sevk edildi. Arap Ali, Feke’nin Keklikçi köyündendi. Bölgeyi çok iyi biliyordu. Ermeniler yakınlarını kesmişler kendisine de her türlü zulmü yapmışlardı. Arap Ali müfrezesinin yıldırım hızı ile Feke ilçesine yaklaştığını haber alan Fransız ve Ermeni kuvvetleri Feke’den çekilerek Kozan ilçesine gittiler. Feke’de yetmiş ila seksen Ermeni kalmıştı. Bunların bir kısmı yaşlı erkek, kadın ve çocuklardı.
Feke Jandarma Kumandanı Ali Bey Arap Ali Müfrezesi’ne Doğan, Yaşar ve Şerafettin Beylerin Ermeni kıyımı yapılmaması hakkındaki kafi emirlerini ulaştıramadı.
Yağmurlu bir günde Arap Ali kuvvetleri fırtına gibi Feke ilçesine girdi. Doğruca Feke kalesine gidilerek Türk bayrağı göndere çekildi. Arap Ali’nin Feke’yi işgalini takiben Özdemiroğlu Yaşar Bey Feke’ye geldi. Feke’nin millî kuvvetlerimiz tarafından kurtarılması olayı büyük sonuçlar doğurdu. Bu suretle Kozan ile Haçın’ın bağlantısı kesildi. Fransızların Kozan’dan Haçin’a yardım gönderilmesi imkânı kalmadı.
Feke ilçesinin Türk kuvvetleri tarafından kurtarılmasından sonra Doğan Bey kuvvetli bir müfreze ile Haçın yolunun kapısını açmak üzere Yedek Subay Kozanlı Sehlikoğlu Hasan Bey komutasında kuvvetli bir müfrezeyi de Mağara(Tufanbeyli) bucağı istikametine şevketti. Mağara ovasında bulunan köylerden Rumlu (Doğanbeyli) ve Şar köyleri dışında hepsi de Türk köyüdür. Bu iki Ermeni köyü Haçın Ermenilerinin birer üssü halinde direniş noktaları idi. Bu sebeple bu iki köyün mutlaka kuvvetlerimiz tarafından işgal edilmesi gerekli idi. Çünkü Haçın’a gidecek birliklerimizin arkasında bir tehlike unsuru idiler.
Feke Belediyesi Başkanı Cezmi Bey Doğan Bey’e acele haber göndererek, Haçın’a silâh ve mühimmat yüklü bir kuvvetin hareket ettiğini bildirdi. Kafile, Tapan köyünden geçecekti. Köy halkı evvelce Doğan Bey’in emri ve Develi Müdafaa-i Hukuku’nca Feke ilçesine verilen silâhlardan tedarik etmek üzere, Feke ilçesine gitmişlerdi. Bir kısım genç de, cephede idi. Köy nerede ise erkeksizdi. Ermenilerin yoldan gelmekte oldukları haberi üzerine, kadın ve çocuklar dağa kaçarken Feke’den silâh alarak gelen köylüler Tapan’a dönerler. Herkes sevinç içindedir. Köy halkı, silâhları ile mevzilere girmek üzere harekete geçerler.
Haçın Savaşı Sonunda Develi Ermenileri
Güney Cephesi’nin merkezinde Fransızlarla ve Ermenilerle yapılan savaş sona ermiş ve yığınak merkezleri ve en önemli üsleri bulunan Haçın kasabası millî kuvvetlerimizce zapt olunmuştur. Haçın’da sağ kalan Ermeniler Develi’ye gönderildiler.
Fransız Ordusu’ndaki Ermeniler ile sivil Ermeniler, Haçın bozgunundan Adana’ya doğru kaçan Ermeniler her türlü melaneti işlemişler, Türk köyleri yakılmış, yakılmış ve ırza tecavüzler birbirini kovalamıştı. Ermenilerin yaptıkları bu her türlü fenalığa karşı intikam almak üzere çeteler Haçın’dan 400 kişilik bir kuvvetle Develi’ye hareket ettiler.
Haçın Savaşı’nın sonunda intikam hislerinin artarak, yerli Ermenilere karşı halk ve çetelerin harekete geçeceğini düşünen Develi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti savaşla ilgili son kararını alarak bunu tatbikte gerekli titizliği gösterdi.
Çete Başkanları emrindeki birliklerle, Develi’ye beş km. uzaklıkta bulunan Ayvazhacı köyüne gelerek Ermenilerden intikam alacaklarını bildirdiler. Durumun fenalaşmasını önlemek üzere Gizik Duran ve diğer 10 çete Başkanı, Develi’ye çağırılarak Belediye Başkanı Özdemiroğlu Yaşar Bey’in evinde toplanıldı. Başarıları kutlandıktan sonra savaşa katılmamış Ermenilerden intikam almak için, onları öldürmenin doğru olmadığını, Türklerin silâhsız kişileri öldürmesinin, geleneklerinde bulunmadığını, böyle bir olayın meydana gelmesi ile Türklüğe kara bir leke sürüleceğini, durumun Türk ve Dünya kamuoyuna aksederek sonucun bizim için iyi olmayacağını belirttiler. Gizik Duran ve arkadaşları ikna edildiler. Bu suretle tarihimize sürülecek kara leke, önlenmiş oldu. Savaş sonrası, Ermenilerden epeyce esir alınmıştı. Haçın üzerindeki Büyük Ermenistan hayali, sonsuza değin yıkıldı; ancak geride bir kan gölü ve gözyaşı bırakarak.
Sonuç
Millî mücadele yıllarında Atatürk’ün en yakın silâh arkadaşlarını Develi’ye gönderdiğini biliyoruz. Develi’de yapılan hazırlıkların sonucu harekete geçen millî kuvvetler, önce Kumlu (şimdiki Bakırdağ) nahiyesini, sonra Feke’yi Fransızlardan geri aldı. Haçın’da (şimdiki Saimbeyli) toplanmış bulunan onbini aşkın asi Ermeni’nin 8 ay müddetle kuşatılarak olduğu yerde tutulması, Kozan, Feke ve Saimbeyli’nin kurtuluşunu sağladığı gibi, Kayseri ve orta Anadolu’yu işgallerden ve büyük felâketlerden korumuştur. O tarihlerde Develi Belediye Başkanı olan merhum Kamberli Osman Bey’e Atatürk’ün “Sırdır” başlıklı kendi el yazısıyla yazdığı mektupla, Kilikya Kuvâ-yi Milliye Umum Kumandanlığına tayin ettiği Binbaşı Kemâl ve Yüzbaşı Osman Beyleri Develi’ye yollaması, Develi’de geçen hadiselerin tarihi önemini belirtecek niteliktedir.
Kayseri’nin Develi kazasında Ortaokulunda okuduğum yıllarda bir öğretmenimiz Kütüphanede “Milli Mücadelede Develi” (Mehmet Özdemir) kitabı ile ilgili bir söyleyişi için götürmüştü. Kitabın Yazarının konuşmasını dinledik. Milli Mücadele de Develi, Develilerin Milli Mücadeleye katkıları, Hacın (Saimbeyli) Feke ve Kozan, Niğde de örgütlenmeleri ve Niğde Ulukışla üzerinden Adana cephesine yapılan yardımları ve çalışmaları anlattı.
“Bizim evde Yeni Adana Gazetesini yüksek sesle okuduğunu da hatırlıyorum”, dedi.
Dedem Murtaza Doğaner… Fotoğrafın arkasındaki yazının çevirisi: Kuva-yi Milliye’de Haçın’ı (Saimbeyli-Adana) Fransızlar’dan aldıktan bir ay sonra , 7 Kasım 1920’de Kozan’da çektirdim. Elbisem ve ayakkabılarım çetecilik durumum. Hamurcu Gediği Komutanlığını yaptığını aile büyüklerinden duyduk. Şam’da Küçük zabit mektebinde okumuş. Çanakkale, Filistin Cephesi, Afyon Cephesi’nde bulunmuş ve oradan Kilikya cephesine gelmiş.
Yeni Adana Gazetesini adını ve Ulusal Kurtuluş savaşındaki önemini ilk kez Mehmet Özdemir Bey’den öğrendim. Kitabını alıp imzalatırken “Dedem de Hacın cephesinde Cephe komutanlığı yaptı” dedim. Bana nerelisin, deden kim diye sordu. Dedem Murtaza Doğaner, Tufanbeyli’nin Doğanlı köyünden, dedim. “Murtaza dayım”, dedi. “Biz akrabayız, gel seni öpeyim” dedi. “Mücadele sırasında Murtaza dayım bize arkadaşları ile çok geldi. Kitabımda Hacın cephesine götürülen top ve mermileri götüren Kuva-yi milliyecilerden olduğunu yazdım.” Dedi.
Dedem, Murtaza Doğaner’in Asker olduğunda ilk kez Şam’a gittiğini ve Şam’da Küçük zabit mektebinde okuduğunu babaannem anlatırdı: “13 yıl bey yolu bekledim” derdi. Dedem, Filistin Cephesinde (Yafa, Gazze, HalilRahman ve Trablusgarb) Mustafa Kemal komutasında savaştı. Filistin Cephesinden Yemen’e gittiğini İsmet Paşa komutasında savaştığını ve daha sonra tekrar Filisten Cephesine geldiğini babaannem den dinlendim. Babaannem: “Çanakkale cephesine gitti. Afyon Cephesine gitti. Oradan Hacın cephesine geldi” derdi. Arkasından söylerdi: “Dedenizi 13 bekledim.” Aile büyüklerinden askere gidip de gelmeyenlerin ağıtları halen söylenir.
İkinci Dünya savaşında Seferberlik ilanında Dedem tekrar Askere alınır. Kırklareli’ne gider ve Kolordu Komutanı General Doğan Bey. General Doğan beyin ziyaretine giden dedemi asker selamı ile karşılar. Saimbeyli, Tufanbeyli, Kozan ve Develi den tüm silah arkadaşlarını tüm köylüleri sorar. General Doğan Bey, Bir sabah askerlere gözü yaşlı konuşmasında dedemi de yanına alır “Ulusal Kurtuluş Savaşını ve Adana’yı anlatır ve yanımda duran Murtaza Doğaner sizin asıl komutanlarınızdan biridir. Benim can kardeşim Cephe komutanım. Askerlerim biz açlık, yokluk içinde savaş kazandık” der.
Dedem, Kurtuluş Savaşı’nda Mücadele ve silah arkadaşlarının adların oğullarına ve torunlarına vermiş. Mustafa, İsmet, Ahmet, Kemal, Saim, Doğan, Avni, Cezmi ve Tufan uzar gider.
Develi Belediye Başkanı Merhum Kamberli Osman Efendi’nin (Oğlu Merhum Mehmet Özdemir ve Mehmet Özdemir’in oğlu) torunu Cem Özdemir de Hollanda’da Yaşar. Zaman zaman buluşup dedelerimizin emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı mücadelelerini konuşuruz. Ülkemizin bir Felaket karşısında kaldığında, dedelerimizin bıraktıkları yerden savaşacağımızı birbirimize söz verip vedalaşırız.
YENİ ADANA Gazetesi
Adana ve Güney Cephesinin örgütlenmesinde ve Ulusal Kurtuluş savaşının fitilinin yakılmasında YENİ ADANA gazetesi tarihi sorumluluğu çok büyüktür. Yeni Adana gazetesi, Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan kurulmuş ve yayın yaşamına başlamıştır.
Dünyaca ünlü wikipedia, özgür ansiklopedi de Yeni Adana hakkında yazılan: “Adana’da 1918 yılından bu yana yayınlanan günlük yerel gazete.
Gazetenin ilk sayısı Adana’nın Fransız güçleri tarafından işgalinden 5 gün sonra, 25 Aralık 1918 tarihinde Adana Gazetesi adıyla yayımlanmıştır.
Ahmet Remzi Bey ile Yozgatlı yedek subay Avni Doğan’ın yayın hayatına başlattığı gazete, ilk üç sayı sonra işgalci Fransız güçlerinin baskısıyla 28 Aralık 1918 tarihinde kapandı; ancak kapanmanın ardından beş gün sonra gazete Yeni Adana adıyla yeniden yayınlanmaya başladı.
Gazetenin başyazarı Avni Doğan Bey‘in işgal kuvvetlerini kast ederek Eşeğin kuyruğu hala elimizdedir. diyen başyazısı üzerine, matbaayı basan Fransız kuvvetleri, Avni Doğan Bey’i işgal bölgesi dışına sürgüne gönderdi.
Ahmet Remzi Bey daha sonra hakkında ölüm fermanı çıkarılması üzerine, çarşaf giyerek kadın kılığında Pozantı’ya kaçtı. Yeni Adana Gazetesi’nin matbaası da 8 sayı sonra Fransızlar tarafından kapatıldı. Bu kez gazetenin basımını gerçekleştiren basımevinin sahibi Mücavirzade Mustafa ile gazetenin öteki sahibi Avni Doğan da tutuklandı. Doğan, Yozgat’a sürgün edildi.
Ahmet Remzi ise, büyük bir inatla Adana’da dağıtılacak bir gazete çıkarmak üzere Kayseri’ye gitti. Ne var ki, Kayseri’de yaptığı bir iki denemeden başarısız sonuçlar elde etti. Bunun üzerine, Adana’nın bu kez Karaisalı beldesine döndü. Karaisalı’da istasyonda kullanılmayan bir vagon içinde tek başına ve büyük güçlüklerle Yeni Adana gazetesini gizlice hazırlayan Ahmet Remzi, haftada iki kez gazeteyi Adana’da dağıtmaya başladı.
Pozantı, Fransız işgalinden kurtarıldıktan sonra, gazetesini sırtına yükleyip Pozantı’ya geçti. Gazetenin yazı kadrosu, o sırada cepheden dönen yedek subaylarla daha da güçlendi. O dönem gazetede yayınlanan yazılarda Ferit Celal ile birkaç yedek subayın emeği vardır.
Adana ve çevresi Yeni Adana gazetesi sayesinde, I. İnönü, II. İnönü ile Sakarya zaferlerinin kazanıldığını öğrenmişti.
1921 yılında Ahmet Remzi, Pozantı’dan Adana’ya geçti ve yaşadığı sürece gazetesini Cumartesi günleri hariç her gün düzenli olarak yayınladı.
Gazete 1 Ocak 1922’den itibaren önce Ferit Celal, daha sonra Celal Sahir, Muzaffer Timurtaş, Refi Kerem gibi başyazarlar yönetiminde yayınına devam etti.
Remzi Yüreğir’in 1951 yılında ölümünün ardından gazetenin yayını oğulları Çetin ve Aydın Remzi Yüreğir kardeşler tarafından sürdürüldü.”
Yeni Adana gazetesi, yayın yaşamına başladığı günden bugüne kadar Yüregir ailesinin özverili ve gönüllü çalışmaları ile yayın yaşamını sürdürmektedir. Yeni Adana gazetesi, Türkiye’nin yayın organıdır. Yeni Adana gazetesi, Cumhuriyet’ e gönül verenlerin, Atatürk devrim ve ilkelerine inanların sahip çıktığı bir yayındır. Yeni Adana gazetesi, bir Cumhuriyet kurumudur. Cumhuriyetimiz yaşadıkça yaşayacaktır. Yeni Adana gazetesinin sahibi Türkiye ve Türk halkıdır.
Cezmi DOĞANER
Kaynaklar
- Millî Mücadelede Develi, Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI,* http://w3.balikesir.edu.tr/~metinay/develi.htm
- Milli –Mücadele’de Atatürk ve Çukurova-3
- Adana’da Milli Mücadele Atatürk’ün talimatlarıyla başlıyor, Bünyamin Aka, www.turksolu.org/175/aka175.htm
- Mustafa Onar, Saimbeyli, Adana,1989
- Mustafa Onar, Hacın Dosyası, Adana, 1984
- Mehmet Özdemir, Milli Mücadelede Develi, Kayseri, 1973
- Kurtuluş Savaşı Hatıraları, Osman Tufan Paşa,İstanbul, 1998

Son Yorumlar