Ayvalık’a yazlıkçı ya da turist olarak gelenlerin büyük çoğunluğu, denizden yararlanmak için yaz aylarını tercih ederler, Oysa ben Ayvalık’ın en çok ilk ve sonbaharını severim. Bu iki mevsimde Ayvalık daha sakin, daha huzurlu daha sevimli olur. İnsanlar, kültür sanat yaşamına, sosyal ilişkilerine daha çok zaman ayırır. Benim aradığım da budur.
Bu sene Ayvalık’ın kışını da denemeye karar verdim. Kışın soğuk ve nemli olacağını, günlerin kısaldığını, havanın erken karardığını biliyordum. Fakat ben kışın doğduğumdan ve çok uzun yıllar Almanya’da yaşadığımdan yağmurlu, soğuk havalara, kısa gündüzlere alışkındım. Kararım kesinleşince, biletimi aldım ve yeni yılın ilk günü Türkiye’ye uçtum. Birkaç gün İzmir’de oyalandıktan sonra Ayvalık’a geldim.
Ayvalık’ta beni yağmurlu bir hava karşıladı. Sarımsaklı’daki küçük yazlık dairemize yerleştim. Ertesi gün yağmur dindi, ancak poyraz başladı. Nemli bir soğuk ortalığı sardı. Ben de bu tür havalarda yapılabilecek en iyi şeyi yapamaya, sinemaya gitmeye karar verdim.
Ayvalık’ın eski ve nostaljik sineması olan Vural sineması tadilat nedeniyle kapalı olduğu için, gidilebilecek tek sinema kent dışına yapılmış olan alışveriş merkezinde idi. İnternetten gösterimdeki filmlere baktın. Nuri Bilge Ceylan’ın “Ahlat Ağacı” adlı yeni filminin oynadığını görünce sevindim. Şemsiyemi alıp sinemanın bulunduğu alış veriş merkezine doğru yola çıktım.
Biletimi aldıktan sonra saate baktım, filmin başlamasına yarım saate yakın zaman vardı. Zamanı geçirmek için giriş katında gördüğüm, şu yeni tür cafe & restaurantlardan birine girdim. Canım Almanya’da içmeye alıştığım güzel bir “kafe-krem” istiyordu. Kafe-krem’e Türkiye’de “Amerikano” dediklerini biliyordum. Ben yine de bar-mutfak kısmındaki genç kadına “merhaba” dedikten, sonra “Kafe-krem” var mı?” diye sordum. Genç kadın hiç yadırgamadan “Tabii efendim, var.” deyince şaşırdım.
Genç kadının konuşmasının bu yöre insanlarının konuşmasına benzemediği dikkatimi çekmişti. Ayrıca, erkek bir müşteriye karşı hali tavrı da alışılmışın ötesinde rahattı. Ayvalık’a dışarıdan geldiği belliydi. Ancak son yıllara Ayvalık’a akın edip, yabancı isimler verdikleri çeşitli iş yerleri, kahveler, butik oteller, barlar açan, çoğu şımarık ve soğuk İstanbullulara da benzemiyordu.
Kahveyi oturduğum masaya kendisi getirdi. Teşekkür edip, – hiç adetim olmadığı halde merakımı yenemeyip – nereli olduğunu sordum. “Almanya’danım,” dedi. beş yıldır Ayvalık’ta yaşıyorum. Burayı da geçen yıl açtım. Galiba siz de Almanya’dansınız?”. Nerden anlamıştı, bilemedim. Şaşırarak, “Evet, dedim, “Ben de Almanya’danım.” Gerisini de sormadan edemedim: gülerek, “Almanya’nın neresinden? “ O, “Duisburg’dan”, deyince şaşkınlığım daha da arttı. “İşe bak, ben de Duisburg’danım,” dedim ve elimi uzattım:
– Adım Mevlüt. Emekli öğretmen, biraz da şair ve yazar.
Gülerek elimi sıktı:
– Ben, Özge, çok memnun oldum. Ne ilginç, Duisburglu emekli bir eğitimci hem de yazar ve şair, Duisburglu Özge’nin Ayvalık’taki kahvesinde kahve içiyor…
– Eh dedim, dünya artık küçüldü. Pasaportlarımız da hala Türk, Alman, Yunan yazsa da hepimiz olmasak bile çoğumuz, “dünyalı” olduk.
“Kitap gibi konuştunuz hocam,” diyerek güldü. Ardından diğer müşterilerle ilgilenmek için izin istedi.
Epeydir içmediğim Kafe-krem’i yudumlarken, Özge’nin öyküsünü kafamda canlandırmaya çalıştım. Onu Duisburg’dan Ayvalık’a hangi rüzgar atmıştı? Ayvalık sevdası mı? Kırık bir aşk hikâyesi mi? Mutsuz bir evlilik mi? Yoksa sadece bir yenilik ya da macera arayışı mı? Her ihtimal de olabilirdi. Özge’ye sorsam caba gerçeği bana söyler miydi…
Saatime baktım, filmin başlamasına 10 dakika vardı. Yanımda taşıdığım küçük çantayı açtım, içinden “Denizini Yitiren Martı” adlı şiir kitabımı çıkarıp Özge için imzaladım. Kasada hesabımı ödeyip kendisine uzattım. “Senin İçin, umarım şiir okumayı seviyorsundur?” Özge’nin gözlerinin içi parladı. Gamzesini ortaya çıkaran bir gülümseyişle elimi sıktı ve ekledi “Çok teşekkür ederim Hocam. Merakla okuyacağım. Kusura bakmayın sizinle fazla ilgilenemedim. Tekrar gelin, n’olur. Kahveniz benden. “Çocuksu esmer yüzünde parlayan siyah gözlerine bakarak, “Söz”, dedim, “tekrar geleceğim”.
Mevlüt ÂSAR
Son Yorumlar