Ben Narinim Bir Cennet Kuşu

Türkiye’nin konuştuğu siyah saçlı, kara gözlü bir kızım. Ben narinim, bir cennet kuşu. Her yerde fotoğraflarım dolaşan, adıma şiirler yazılan, şarkılar söylenen benim. Bir coğrafyayı betimleyende benim. Bir coğrafyanın betimlediği de. Tanınışım böyle olmasaydı keşke. Uçurtma uçururken, şarkılar söylerken, doğum günümde bir pastayı keserken yahut da bir başarıya imza atarken çekselerdi kameralar beni. Ama olmadı, olması da çok zor. Cehaletin, paranın, gücün hükümferma olduğu bir coğrafyada yaşıyorum. Narinleri ve hainleri bitmeyen bu toprakların binlerce hikâyesi var. Ben boğulduysam ülkemde okula gönderilmeyen kız çocukları da boğuldu. Ben şiddet gördüysem anneler, kardeşler, çocuklarda gördü. Bir çuvala konulmuşsam çöp bidonlarına atılan bebeklere ne demeli? Değer görmemişliğimin fikirleri, istekleri değer görmeyen çocuklardan farkı ne? Ya ailemdeki çatırtıların, çarpık ilişkilerin servis edildiği programlarından. Benim ayağım kırıldıysa milyonlarca kırılan kalplere sorun bir bakın size ne söyler? Ben kaybolduysam kaybolan çocuklar neyin nesi? Ben harcanmışsam, istidadı yitip giden çocuklar da harcanmadı mı? Ben darp edildiysem trafikte, hastanede, çarşı da, pazarda olanlarda darp edildi. Benim elbiselerim yırtıldıysa toplumunda ahlak kumaşı yırtıldı. Ben susturulduysam bir köyde susmadı mı? Ağızlarına kilit vurmadılar mı? Ben geleneğin kurbanıysam toplum alışılmışın, ezberin, hikâyenin kurbanı. Ben öldüysem Özgecanlar, Leylalar, Sılalar, Aybükelerde öldü. Her ölümde olduğu gibi benim içinde yas tutulacak birkaç gün. Sonra yenileri eklenecek yenilerine. Gazete manşetleri onlardan da bahsedecek. Sosyal medya paylaşımları akacak uzun bir süre telefon ekranlarınızdan. Uzmanlar birkaç hafta daha tartışacak televizyonlarda. Sonra… Sonrasında hiçbir şey olmamış gibi işine gücüne dönecek herkes bir başka hikâye çıkana dek.  

Tüm bu duygu seli duygusuzları boğamıyor her nedense.  

Her çocuk gibi okula gidecektim. İhanet olmasa annem örecekti saçlarımı. Her şeyden habersiz babam tutacaktı elimi okul yolunda. Ne hayallerim, ne isteklerim vardı bir bilseniz. Öğretmen olacaktım, belki doktor, belki avukat. Ellerim kınalı, duvaklı gelin olacaktım. Çocuklarım olacaktı. Oyuncaklar, arabalar, elbiseler alacaktım. Değerli olduklarını hissettirecek davranışlar sergileyecektim. Erdemli, ahlaklı olmanın binlerce dönüm araziden daha değerli olduğunu öğretecektim onlara. Kısacası eğitimleri için bana yapılmayanı yapacaktım. Ama olmadı, daha sekizindeyken hayallerimi soldurdular, neşemi söndürdüler.  

Ah o yola girmeseydim keşke. Ah amcamın eliyle öldürülmeseydim.  

Ölümüm ne de zor oldu bir bilseniz. Kocaman elleriyle boğazıma sarıldı. Kurtulmaya çalışsam da nafile. Kalbim yerinden fırlamış gibi atıyor, ellerim titriyordu. Ayaklarım boşlukta gibiydi. Gözlerim baygındı. Uykuya dönüşen nefessizliğimde babamı düşündüm ilkin. Hiçbir şeyden haberi olmayan babamı. Ne de severdi beni. Ölümle pençeleştiğimi bilseydi kim bilir nasıl da koşa koşa gelirdi yanıma. Hesabını sorardı tüm bunların insan

bozması canavarlardan. Sınıf arkadaşlarım geldi sonra aklıma nefessizliğimin son kertesinde. Köydeki gezintilerimiz, oynadığımız oyunlar hepsi kayboluverdi birer birer zihnimden. Katil, kara gözlerimdeki parıltıyı söndürdükten sonra beni bir battaniyeye sardı. Para karşılığı tuttuğu biri tarafından dere kenarına götürüldüm. Cesedimi bir çuvala koydular, terliğimi, elifbamı içine attılar. Su yüzüne çıkmayayım diye de büyük taşları çuvalın üzerine fırlattılar. Ayağım o zaman kırıldı işte.  

“Sonlanmadı menzil ile durağım
Belki çok yakınım belki ırağım
Yaralandı parça parça ayağım
Yürüyorum dikenlerin üstünde yaralıyam”

Ben türküdeki kadar bile olsa dikenlerin üstünde yürüyemedim. Bana kıyanlara en ağır cezaları verseniz ne çıkar bataklığı kurutamadıktan sonra bu gün bir Narin ölür yarın onlarca Narin. Biliyorum gelişmiş laboratuvarlarınızda ölümümü inceleyip duracaksınız ama emin olun ki hiçbir otopsi raporu aynı kandan birinin bir çocuğa kıyacak kadar nasıl canavarlaştığını, hangi iğrenç motivasyonla bu işi yaptığını sizlere veremeyecek. Hiçbir kriminal inceleme toplumun kimyasının bu denli bozulduğunu izah edemeyecek. Adli tıp raporları köyün sessizliğe gömüldüğünün nedenini yazamayacak. Feci yüzleri, kararmış vicdanları nasıl üretebildiğimizi anlatamayacak kliniksel raporlarınız. Ama ölümümün rengi çözecek laboratuvarlarınızın çözemediğini.  Tüm gerçeği haykıracak. Taassubun, hurafenin, cehaletin, sefahatin, sefaletin geldiği noktayı gösterecek hem de bütün yalınlığıyla herkese. Paraya, güce, şehvete, feodaliteye boyun eğenlerin savrulduklarını göreceksiniz. “Bugün burada musallada yatan bizim vicdanımızdır, insanlığımızdır.” Diyen imamın sözlerini hatırlayacaksınız her cenaze törenimde. Önlem alamazsanız şayet felaket çanlarının gürül gürül çalındığına şahit olacaksınız.  İşte o zaman “Ve diri diri toprağa gömülen kızcağıza sorulduğu zaman…” ayeti titretecek içinizi.

Çok şey anlatacak ölümüm.  

Bana bu kötülüğü yapanlar kararmış ruhlarını görecekler yüzümü her hatırladıklarında. Zamanları genişleyecek saniyeleri senelere bürünecek, Benim bir anlık nefessizliğimi yıllarca yaşayacaklar yüreklerinde. Göğüsleri mengeneyle sıkıştırılmış gibi acı çekecekler her Allah’ın günü. Gözlerini her kapattıklarında cellatlar boyunlarına sarılacak kocaman elleriyle. Zillet damgası vurulacak alınlarına. Ne yer ne de gök kabul edecek onları. Bir çocuğu öldürecek kadar nasıl da küçülebildiklerini yazacak kitaplar. Dünya menzilindeki cezalarını arıyor olacaklar mahşer gününde. Ölmek isteyecekler ölemeyecekler. Yaşadıkları derin çukurlarda bir asalak muamelesi görecekler. İzbe mekânlarda kan ve irinle beslenecekler. Kaynar suları içecekler. Kaynar sular dökülecek başlarına. Ayaklarına prangalar, ellerine kelepçe vurulacak. Ateşin her türlüsünü tadacaklar sakar cehennemin derinliklerinde.  

İyi insanlara gelince her şeye rağmen dünya onların sayesinde bir müddet daha duracak ayakta. Mezarıma çiçekler bırakıp Fatihalar, Yasinler okuyacaklar ardımdan. Oyuncaklar koyacaklar öğrenciler okul sıralarının üzerine. Şiirler okuyup törenler düzenleyecekler adıma.

Hiçbir tehdide boyun eğmeyip kötülüğe savaş açacaklar yılmadan.

Susmayacaklar, konuşacaklar dünya doğruyu, güzeli bulana dek. Bir derenin dibinde çuvala konan biri olarak hatırlamayacaklar beni. Vişneçürüğü kazağımla hep o gülen yüzümü görecekler bana her baktıklarında. Hep o güzel kendi ruhlarını…

Necati İLMEN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir