Bir hışımla kaldırıp attı portakal poşetini. Mutfak halısının üstüne desen oldu portakallar. “Yine kazana konacak almadın da portakal mı aldın” diye de söylendi.
Anne diyordu adam, şu dişini yaptıralım gel inat etme. Fadime anamız aşkına.
Her işe benim elim değil, Fadime anamızın eli diye başlardı Fadime babaanne. Laf, lafı açarmış ya.
Yok diyordu yok, ölürüm de yaptırmam dişimi, ölü yatırım, bugün yarın sonum toprak.
Patates al portakal yerine soğan al, un al, abur cubura para mı verilir hiç anlamam.
Gelin Hanım, çocukların telaşında. Çamaşırdan yemeğe, oradan bulaşığa. Geçimi biliyor. Anne oğul böyle atışırken ortalıktan kaybolmayı da biliyor. Gülüp geçiyorlar hayata. İş çok Allah’tan. Portakal düşmanlığının psikolojik nedenleri, çocukluk travmaları vs. henüz icat edilmemiş. Ben biliyorum ama ne de olsa anlatıcıyım. Çok olaya müdahale etmeden anlatıcıysam anlatıcılığımı bileyim ve tek bir neden söyleyeyim size olur mu? Küçürek öyküm biraz da toplumcu oluversin. Yoksulluk. Kıtlık zamanlarında günlerce aç kalmışlar kardeşleriyle birlikte Fadime babaanneler. Yokluğu bilmeyen varlıktan anlamaz mı derlerdi. Hayat yine de onlara güzel. Sosyal medya hesaplarında portakallı pasta tarifleri yok. Bir uzaktan kumandalı televizyon gelmiş ki eve herkesin eğlencesi. Evet, Hayır izliyorlar pazar günleri. Kumanda ile dünyayı döndürüyorlar başımızda. Bütün kokular bir odada. Sobanın üstünde kuruyan çamaşırlar, patlamış mısır, banyo yapmış çocukların beyaz sabun kokusu. Ve portakal.
Doğum günlerinde çamurlu kek yapar Gelin Hanım. Fadime babaanne şunu çamura beleme der. Kek diyemez, kart der. Boş çırp koy tepsiye. Neyliyon da bi de o kara şeyi döküyon üstüne?
Yatar sağına, döner soluna, sığınır Subhanına, melekler şahit olsun dinine, imanına. Peki, melekler şahit midir babaannenin koca karı imanına? Onu mübalağa etmeyeceğim şimdi, özenip geçeceğim onun Allah’ına.
“Yattım Allah kaldır beni/ Nur yoluna daldır beni/ Can bedenden çıkmadıkça/ İmanla uyandır beni.”
Sesini duyan var mı?
Eve girişte bir kiler var. Emek ve imece odası. Turşular, salçalar, yufka ekmeği, erişteler, reçeller, marmelatlar. Kış bir gelince öyle hemen gitmez buralardan. Buz salkımları ile geçer ocak şubat mart ayları. Hazırlıklı olmalı yazdan.
Birkaç yarısı çürümüş portakal bulur kilerden Gelin Hanım. Nasıl kalmıştır orda? Sizce?
Saklambaç oynuyorlar sıkıntıdan kilerdeki nimetler. Öpüp koyduk başımıza. Bağışla.
Kırk aklı var annelerin, kırk kalbi. Portakalları güzelce temizleyip kabuklarını rendeler ve pastaya katar Gelin Hanım.
Oh işte rutin hayat, nimet. Doğum günü güzelliği. Herkes çok sever pastayı. Fadime babaanne gülünce önden çürümüş dişleri de güler. Ölü yatırım olmasa…
Önümüz yıla da portakallı yap pastayı. Böyle pek güzel olmuş der Gelin Hanım’a.
Olur, sen böyle gül de portakallı olsun pastalar.
Zaman ne de çabuk geçer şair konuşurken kelimelerle. Anlatıcıya da öyküyü bitirmek düşer.
Fadime babaanne haklı çıkar. Ağlayarak geldiği bu dünyadan gülerek gider. Ölü yatırım çürümüş dişleriyle toprak olur.
Başka türlü bitseydi öyküler der okuyucu. Çarpıcı. Şaşırtıcı. Ters köşe mesela.
Bitmez.
Kahramanın pasta yaparsın diye sakladığı portakallar yine çürür kilerde.
Bu yıl da portakallı olur pastalar. Ağlayanı güldürür.
Portakal kokusu yayılır gecenin buhurunda.
Biraz küf, naftalin, küllü sular, kefen, toprak… Şair ruhu yoklar öyküsünü anlatıcının.
Cennete bensiz gidişinin hüznünü yaşıyorum.
Cennete onsuz gidişinin hüznünü yaşar.
Yasemin KULOĞLU

Son Yorumlar