Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

Alman yapımı “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” adlı film dört Oscar birden kazandı. Filme temel oluşturan aynı adlı roman 1929’da yayınlandığında, bir neslin kalbinden geçenleri dile getiriyordu ve Ernst Jünger‘in ‘Çelik Fırtınalar’ romanına karşı bir tez olarak yazılmıştı.

Eleştirmen emindi, Propagandacı ve o sırada NSDAP’nin Berlin teşkilatı yöneticisi olan Joseph Goebbels, 21 Temmuz 1929’da günlüğüne “İki yıl sonra artık kimse bu kitap hakkında konuşmaz” diye kayıt düşmüştü. Goebbels: “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” romanını okumuş ve onu “kaba, yıkıcı bir kitap, bir askerin savaş anıları, başka bir şey değil” şeklinde değerlendirmişti.

Çoğu zaman olduğu gibi, Goebbels bu hususta da yanıldı. Erich Maria Remarque‘ın yerilen bu eserinin yayınlanmasından 94 yıl sonra, bir roman uyarlaması olan film, Mart 2023’te “en iyi uluslararası film” ödülü de dahil olmak üzere dört Oscar’a layık görüldü. Bu, bugüne dek Alman sinemasının  elde ettiği en yüksek onur oldu.

Savaş karşıtı roman “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

Goebbels’i bu kadar kızdıran acaba neydi? Remarque’ın başarısı elbette, çünkü 10 Kasım 1928’de Berlin Ullstein Yayınevi‘ne bağlı “Vossische Zeitung” gazetesinde seri roman olarak yayınlanmaya başlayan metin on bir hafta sürdü. Ocak 1929’un sonunda basılı bir kitap olarak çıktıktan sonra en az 450.000 adet sattı. Roman yayınlandığında kitap piyasasında bir sansasyon yarattı.

Ancak Goebbels, kişisel bir rahatsızlık da hissetti. Çünkü küçük bir çocukken geçirdiği bir hastalık sonucu sağ ayağı sakatlanmış; 1917’de liseden mezun olduktan sonra, gönüllü olarak askere yazılmasına rağmen askerlik hizmetine “uygun olmadığı” gerekçesiyle askere alınmamıştı. Ve hayatı boyunca da askere alınmamanın yaratttığı olumsuz duygudan kurtulamadı!

Kitabın yazarı Remarque ise ondan sadece birkaç ay daha gençti, ancak 1916’da askere alınmış ve ertesi yıl Flanders’da cepheye gönderilmişti. Yani Goebbels’in hayalini kurduğu ama engeli nedeniyle başaramadığı şeyi Remarque başarmıştı.

Bununla birlikte, Goebbels kesinlikle Remarque’ın (1917’de hâlâ gerçek adı Erich Paul Remark’ı kullanan) sonraki kaderini paylaşmak istemiyordu: Yedi haftalık ön hizmetten sonra, askeri terimlerle belirtmek gerekirse; ana muharebe hattında vuruldu. 31 Temmuz 1917’de sağ koluna birkaç şarapnel isabet etti ve sol bacağından yaralandı, ayrıca boynundan vuruldu. 23 Ağustos 1917 tarihli “Alman Kayıplar Listesi”nde ismi geçti ve ağır yaralı olarak savaşın sonuna kadar kalacağı Duisburg’daki bir askeri hastaneye kaldırıldı.

Romanının başarısı, ona potansiyel olarak muazzam bir izleyici kitlesi sağlayan cephedeki deneyim konusuyla ilgili değildir – sonuçta, 1914 ile 1918 arasında yaklaşık on bir milyon Alman erkek askere alındı ​​ve bunların neredeyse iki milyonu öldü. Ateşkes’ten sonra da yaklaşık bir buçuk milyon kişi yaralanmalar nedeniyle erken yaşta öldü.

Diğer bir neden de, Remarque’ın metnini ilk olarak liberal ve cumhuriyet yanlısı “Vossische Gazetesi”nde tefrika edilmiş bir roman olarak savaşın bitiminden tam on yıl sonra, yani savaşın yıldönümünde  başlatan Ullstein Yayınevi’nin pazarlama stratejisiydi. Alman halkı savaştan  ders çıkarmış ve şiddetle savaş karşıtı bir tutum almıştı.

Alman toplumunda, bir yandan “kahramanca”, diğer yandan “şüpheci” olarak adlandırılabilecek, savaş tecrübesinin birbirini dışlayan iki ana yorumu vardı: “Kahramanca” yorumun takipçileri için, 1920’den beri Alman kitap piyasasında bir doruk noktası görevi görebilecek bir kitap vardı: Ernst Jünger’in savaş günlüklerinden yararlanarak düzenlenmiş ve edebileştirilmiş olan “Çelik Fırtınalar” romanı.

Örneğin, “Reichsbanner Schwarz-Rot-Gold” isimli Demokratik Gaziler Derneği destekçileri arasında hâkim olan “şüpheci” yorum için, başlangıçta böyle etkili ve yankı uyandıran bir kitap yoktu. Ama “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” romanı bu işlevi devraldı.

1928’dan itibaren bu işlev etkisini gösterdi

Özellikle başlık, elde edilen büyük başarıya önemli ölçüde katkıda bulundu. Birkaç yıl boyunca, 1914’ten 1918’e kadar neredeyse her gün yayınlanan resmi “Daily Report”, düzenli olarak “Batı Savaş Tiyatrosu: Yeni Bir Şey Yok” ifadesini kullanıyordu. Ancak 24 Kasım 1915’te “önemli bir olay yok” veya 21 Ocak 1916’da “Önemli bir durum yok” gibi ifadelerde sapmalar görülmeye başlandı.

Çoğu gazete, savaş sansürü nedeniyle bu raporları kelimesi kelimesine ön sayfalarında basmak zorunda kaldığı için, manşetler için akıl yürüttüler. 24 Eylül 1914 tarihli Büyük Karargâh’tan alınan resmi raporda şöyle deniyordu: “Genel olarak, bugün Batı savaş alanında önemli bir olay meydana gelmedi.” Bu aslında, Belçika ve doğu Fransa’da esasen bahara kadar süren siper savaşının başlangıcıydı. Çok sayıda Alman gazetesi bu kısa mesajı “Batı’daki Savaş Durumu” (“Frankfurter Zeitung” ve “Freiburger Zeitung” gibi) veya “Batıdaki Savaşlar” (örneğin, “Berliner Tageblatt” ve “Berliner Morgenpost”)  başlığı attılar.

Freiburger “Tageblatt” ise olayı abarttı ve ilk kez “Batı’da Yeni Bir Şey Yok” manşetini atan ilk Alman gazetesi oldu. Bu formül kısa sürede diğer gazeteler tarafından benimsendi ve sonunda resmi raporlarda bile yer aldı.

Çatışmalardaki umutsuzluğun ve anlamsızlığın bir formülasyonu olarak, 5 kelime hızla her yerde taraftar buldu, sanki I. Dünya Savaşı’nın çılgınlığını alaycı biçimde yansıtıyordu. 1914’te Aisne’de, 1915’te Ypres açıklarında, 1916’da Verdun ve Somme’de, Passchendaale’de ve tekrar Aisne’de, her iki taraftan on binlerce askerin birkaç yüz metrelik alan kazanmak için öldüğü ve yine 1917’de Marne’de ve 1918’de Soissons’ta geçen göğüs göğüse geçen çarpışmalar düşünüldüğünde kavram yerine oturuyordu.

6 Eylül 1939’da, Wehrmacht’ın Polonya’ya saldırısından beş gün sonra, artık Propaganda Bakanı olarak Üçüncü Reich’ın en üst düzey liderliğinin tartışmasız bir üyesi olan Joseph Goebbels, aynı başlığı kullandı: “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok”. Günlük girişine göre, Erich Maria Remarque’ı düşünmeden Goebbels’in kullandığı ifade çoktan halkın bilinç altına yerleşmişti…

Alaattin DİKER

1 Yorum

  1. İrfan Paksoy Cevapla

    Merhaba Sayın Diker.
    Diğer yazılarınız gibi bu akıcı yazınızı da ilgi ve keyifle okudum. Teşekkürler.
    6-10 Eylül 1914 tarihinde Fransız-İngiliz Müttefik ordularına karşı Alman kuvvetleri arasında gerçekleşen Marne Muharebesi’nde Alman kuvvetlerinin başarısızlığa uğraması sonucu Marne nehri gerisine çekilmeleri sonrasında Batı Cephesindeki muharebeler siperlere bağımlı kalmış, 1918 baharında ABD’nin Almanya’ya karşı Müttefikler safında harbe girmesi Batı Cephesindeki muharebelerde belirleyici olmuş, Almanların Mart-Temmuz 1918 dönemindeki Bahar Taarruzlarından kayda değer sonuç alaması, Temmuz ortasında ibrenin Müttefikler lehine dönmesi, 8-11 Ağustos’taki Amiens Muharebesi’nde Almanların yenilgisi ve ardından Müttefiklerce başlatılan 100 Gün Taarruzu, Batı Cephesinde Müttefiklerin zaferini ve Retondes Mütarekesi’ni beraberinde getirmiştir. Filmin bağlamına sahip olanlar için bu konudaki eski tarihli yapımların dahi keyifle izlenecek türde olduğu söylenebilir.
    Değerli makalesi için Sayın Diker’i kutlar, esenlikler dilerim.
    İrfan Paksoy

İrfan Paksoy için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir