16 Ağustos 2024 Cuma akşamı Kadıköy’den aldığım birkaç el yazması kitap ve evrak arasından fotoğrafını paylaşacağım şu tek varak da çıktı.
Varağın bir yüzündeki iki beyitten:
“Ne mümkindir vefâ ummak cihânın bî-vefâsından,
Muhibb-i sâdıkı yeğdir kişinin akrabâsından.”
olanın Türkçesini, 17 Ağustos 2024 günü X hesabımdan paylaşıp “İkinci beyit Farsçacıların işi!” diye yazmıştım.
Dindar Negiş, Türkçe beytin vezni için “Nadir bir vezin kullanılmış: mefâ’îlün/mefâ’îlün/mefâ’îlün/mefâ’îlün” diye açıklamada bulundu.
Ben Türkçe beyti paylaşırken “17 Ağustos depreminin mağdurlarını saygı ve rahmetle anarım.” diye yazmıştım; @_keyfekeder34 adlı bir kullanıcı, aynı gün “6 Şubat depreminden sonra “Muhibb-i sâdıkı yeğdir kişinin akrabasından..” kısmının tecellisine şahit oldum..”, diye kendi tecrübesini belirtti.
Farsçacılara yaptığımız çağrıya ise Yasin Şale aynı mecrada aynı gün cevap vererek Farsça beyti okuyup anlamlandırmıştır:
“Baba Tahir‘in bir şiirinin farklı versiyonu olmalı:
“Be-dünya dil ne bended her ki merdest
Ki dünya serbeser endûh-i [u] derdest.”
[İnsan olan dünyaya gönül bağlamasın,
Zira dünya baştan başa üzüntü ve dertle dolu.]
Yasin Şale, en alttaki ilk bakışta rastgele çizilmiş bir satıra benzeyen yazının ise tersten “Hâlik-un nehâr” (Günün Yaratıcısı) okunduğunu belirtmiş ki, bu da kâtibin ustalığını gösterebileceği gibi, bir yandan onun hünerini göstermek istediğine yorulabilir.
Varağın öbür yüzünde ise başta, ucu yırtık olduğu için kimin verdiği belli olmayan aşağıdaki fetva vardır: “Fetvâ-yı Şerîfe
“Zeyd-i zimmî Ömer-i müslümanın kurbanıñ zebh eylese ş[er‘an] yerine geçer mi? el-Cevâb: Geçmez.”
Bu tek yaprağın asıl şaşırtmacası ise “Menâkıb-ı Râbia” adlı bölümüdür. Burada kimliği meçhul müellif kelime oyunu yapmış, münasebet düşürerek “arslan” kavramının her geçtiği yerde, onun başka bir anlamdaşını kullanmayı yeğlemiştir. Bunlar sırasıyla leys, esed, qonğır, heysam, şibil, arslan kelimeleridir. Qonğır ve arslan kelimeleri dışında kalanlar Arapçadır.
Qonğır sözcüğü sözlüklerde arslan anlamında tespit edilmemiştir. Ancak burada bağlamdan arslan anlamı çıkmaktadır, onun bu anlama gelmesi müellifin her fırsatta arslanı başka bir kelimeyle anmasından da bellidir. Yalnız kelimenin anlamının belirsizliği yanında, buradaki yazılışında da bir sorun var gibidir. Kelime “qongız” gibi de okunabilir. “Qonğız”ın Tatarcada aşağıdaki beyitte şöyle bir anlamı vardır:
“Havada yonduz
Sularda kongız
Azîze baldız yılama
Kaldırmam yangız.”
(Havada yıldız
Sularda böcek (sülük)
Azize baldız ağlama
Seni yalnız bırakmam.)
(Sitzungsberichte 227. Band, 4. Abhandlung, 1952 In Kommission bei Rudolf M. Rohrer, Wien, Österreichische Akademie der Wissenschaften Philosophisch-historische Klasse: Robert Lach: Volksgesange von Völkern RuBlands: II. Band: Turktatarische Völker … Transkription und Übersetzung von Herbert Jansky Volksgesange von Völkern RuBlands, s. 131)
Tataristanlı dilci, sözlükçü Farida Tagirova’ya e-postayla 4 Eylül 2024 günü söz konusu iki kelimenin anlamını sordum. Cevabı “Tatarcada kongız ve kongır kelimeleri var. Kongız böcek anlamında kongır/kongırt kahverengi, kızıl, koyu sarı vs. anlamlarda. Arslan anlamı yok.” şeklinde oldu.
Derleme Sözlüğünde (DS) “konğur” için “Sarı ile siyah karışımı bir renk, koyu kumral, kestane rengi (öküz, inek için kullanılır.)” anlamı verilmiştir. Ayrıca “koğur” maddesine gönderme yapılmıştır. DS’nde Koğur III “Kimseyi beğenmeyen, gururlu, kibirli, kendini beğenmiş” anlamındadır. Bu anlam, Samsun Havzadan ve Gaziantep’ten derlenmiştir. Arslanın hali tam da budur. O sebeple, burada kelimeyi qonğır/konğur okuyup anlamını arslan olarak verebiliriz görüşündeyim. Ayrıca DS ve TS’deki “konur” maddesine bakıldığında “koğur”un at, inek, deve ile birlikte sıfat tamlaması olarak kullanıldığı görülmektedir. Burada akla şu geliyor: El yazmasının yazarı, “konğır arslan” yerine eksiltmeyle sadece “konğır” yazmış olabilir. Bununla sarı ile siyah karışımı bir renkte olan arslanı kastetmiştir.
Belirtmek gerekir ki, DS’nde koğur III; “Kimseyi beğenmeyen, gururlu, kibirli, kendini beğenmiş” anlamı, arslanın halini tanımlamaktadır. Bu ikinci anlam da yine “konğır (arslan)”ı tarif etmektedir. Bugünlerde Facebook mecrasında (12.11.2024) Köyden Sözcükler Y.T. gurubu GOÑUR için “1. Soğuk, kendini beğenmiş, durgun. 2. Kumral, açık tenli.” anlamını vermiştir. Yine burada GOÑURSU içinse “Koyun yününün ateşte yanması ile yayılan koku; yün yanığı.” anlamı ilave edilmiştir. Bu ek anlam, yün yanığının kahverengine benzer bir görünüme bürünmesiyle ilgili olabilir.
Bu notta “kongır”ın izaha muhtaç durumu sebebiyle daha çok onun üzerinde durulmuşsa da bu metinde “arslan” için kullanılan kelimeleri bir kez daha hatırlatırsak; “leys, esed, qonğır, heysam, şibil, arslan”ı sayabiliriz.
Arslan dışında kalan kelimeler Arapçadır. Arapçada ayrıca “zırgam” (=iri mehabetli arslan), “gazanfer” ve “haydar” arslan anlamına gelir. Farsçada ise arslan için “şir” kelimesi vardır. Bunlar metnimizde yoktur. Ya yazar nedense bunları da dahil edip metni uzatmak istememiştir veya başka bir nedenle bu üç dilde arslan anlamına gelen tüm kelimeleri kullanmamıştır.
Burada Râbia ve menakıbı üzerinde de kısaca bir iki söz söylemek isabetli olacaktır. Basralı bir sufi kadın olan Râbia (RÂBİA el-ADEVİYYE (ö. 185/801 [?], TDV İA) maddesinde geniş bilgi vardır. Orada hacca giderken eşyasını taşıyan eşeği yolda ölünce yükünü taşımak isteyenlere izin vermemiş sadece Allaha güvenip yoluna devam ettiği kaydedilmiştir. Milli Kütüphane Kişi dizini -Dijital Kütüphaneye göre, buradaki menakıpta geçen Ahmed el-Mavsilî (öl. 552/1157) tarihinde ölmüştür.
Metin şudur:
“Menâkıb-ı Râbia
Rivâyet olunur Rabia bir gün/hüccâcdan ayrı hacca giderdi Ahmed Mavsîlî/kâfileden ayrı gidüp bir dağ eteginde bir şahs-ı süvâr/gördi yanına varup selâm virdi gördi-kim Râbiadır/bir leyse süvâr olmuş Medîne-i münevvereye gelince benim ile refîk oldı / Medîneye girecegi güni esedden enüp yuların alup QONGIRI/kodı aña sual etdim. Bu heysamı niçün koduñ dedi-kim/eger bu şibl ile Medîneye girsem şöhret ola idi. Emdi şöhret/ola şöhret âfetdir. Bunda leys isimdir cümle arslandır.”
***
“Qonğır” kelimesini çözmeye çalışırken, birçok kişiye müracaat ettim. O cümleden Alman Türk bilimci Dr. Max Scherberger’e de yazıp görüşünü sordum. Dr. Scherberger üşenmedi, emek verdi, bana bazı ilgili malzemeyi gönderdiği gibi şu notu da iletti. Ben de, izniyle, Dr. Max Scherberger’in benimle aynı minvalde olan yorumunu aşağıda, kendisine teşekkürlerimle birlikte, takdim ediyorum:
“Gönderdiğiniz metinde kongur/konguz kelimesinin ne anlama gelebileceğini düşünüyordum. Sülük veya böcek anlamına gelen konguz kelimesi buradaki bağlama uymamaktadır. Rabia’nın Medine’ye girmeden önce indiği ve koyduğu aslanı ifade ettiği için bunun aslan anlamına gelmesi beklenir. Ama aslan anlamına gelen buna benzer bir kelime bulamadım. Clauson’un sözlüğünde kestane rengi ve benzeri tonlar anlamına gelen kongur adında bir kelime buldum (bkz. dosya, sayfa 639, sağ taraf). Belki de aslanın tüyü bu ya da buna benzer bir renge sahipti. Aslan resimlerine baktığınızda farklı renk tonlarına sahip olduklarını göreceksiniz. Vikipedi bu konuda böyle diyor: “Tüy rengi açık bejden gümüşi griye, sarımsı kızıldan koyu kahveye kadar değişir. Alt kısımların renkleri genellikle daha açıktır.” Kongur’un renkleri de bu yelpazeye uyuyor değil mi? Buna göre cümle parçası bence şimdilik “kestane renkli olanı (bu durumda aslanı) koydu” şeklinde çevrilebilir.
Bu hikâyenin Arapça orijinali bulunursa muhtemelen daha fazla bilgi de elde edilecektir. Rabia hakkında hac yolculuğunu anlatan birkaç gelenek buldum ama ne yazık ki hiçbiri Ahmed Mavsili ve aslanla ilgili değil, yalnızca eşekle ilgili bir hikâye gördüm.
Jansky metninden kongız veya konguz’un yer aldığı Clauson’un bir sonraki sayfasını da ekteki dosyaya (sayfa 641, sol taraf) ekledim. Clauson sıradan sözlüklerden farklı şekilde düzenlenmiştir. Sanırım bunu biliyorsunuz. Saygılarımla
Max Scherberger 17 Eylül [2024], saat 10:32, e-posta.
Fethi GEDİKLİ

Son Yorumlar