Semiramis ve Babil

Yüzyıllar boyu kurak toprakları bile cennete çeviren,  hayat bahçesinin en büyük kaynağıdır nedir deseler cevabınız ne olurdu?

SEVGİ tabi ki.

Tarih sayfalarında SEVGİ‘ye dair merakımız M.Ö. 605 yılına kadar uzanabilir.

Mezopotamya başlığı bize ilk nereyi anımsatır?

Babil’in Asma Bahçeleri olabilir mi?

Neydi çölü bereketlendiren?

Mezopotamya’nın sıcak ve kurak ortamının mutsuz ettiği Semiramis’i bir anlık mutlu edebilmek için imkansızı başararak yaptırmış bu muazzam bahçeyi Nebukadnezar.

Öyle kudretli bir kralmış ki, hükümdarlığı 43 yıl sürmüş. Zenginliğini ve gücünü sıla özlemi çeken sevgili karısı için de kullanacak kadar yüce gönüllü imiş. Ne büyük incelik!

Adına atfedildiğinden olsa gerek, bahçe bir süre sonra “Semiramis’in Asma Bahçeleri” olarak anılmaya başlamış.

Kral içinde sayısız dağların, yemyeşil bitkilerin, rengarenk çiçeklerin, teraslı bahçelerin, akar suların yapılacağı bahçenin karısının doğduğu şehrin aynısı olması emrini vermiş emrindeki insanlara.

Dünyanın dört bir yanından getirilmiş ağaçlarla, çiçeklerle ve meyvelerle bezenmiş bu piramit şeklindeki bahçe. Uzaktan bakıldığında havada asılı duran bahçeler gibi görünüyormuş bu yüzden.

İçinde kayıkların yüzdüğü kanallar Fırat’ın serin sularıyla doldurulmuş üstelik.

Tarihçi Herodot’a göre Babil içinde som altından heykellerin, kale ve tapınakların olduğu, bilinen bütün şehirlerin ihtişamını gölgede bırakacak güzellikte bir şehirmiş.

Bahçelere dair daha detaylı bilgiyi Yunanlı coğrafyacı Strabo sunmuş:

“Bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat nehrinden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Zincir pompa, biri yukarıda, diğeriyse su kaynağında bulunan iki büyük volana gerili, üzerinde kovalar bulunan bir sistemdi. Nehirden dolan kova yukarıya çıkıyor içindeki suyu havuza boşaltıp tekrar nehre dönüyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu.”

Pers Kralı Keyhüsrev’in Babil’i fethetmesiyle şehrin ışıkları bir bir sönmeye başlamış. M.S. 6. yüzyılda kumlara gömülen şehir, bir kum dağına dönüşmüş.

Sevgiyle beslenen her şeyin bir gün mutlaka gün yüzüne çıkması gibi dillere destan şehir ve “Dünyanın Yedi Harikası” olarak adını tarihe yazdırmış olan Asma Bahçeleri’nin kalıntıları 20. yüzyılda yapılan kazılarla gün yüzüne çıkarılmış.

Ve tabi kalıntılarla birlikte Nebukadnezar’ın Semiramis’e olan sonsuz aşkı da.

İki yürekte atan hangi sevgi gizli kalabilmiş ki?

Yeter ki çıkarsız olsun, içten, sonsuz, doyumsuz olsun.

Dileğim odur ki; hayat, basamaklarından tırmandıkça Babil’in Asma Bahçeleri kadar güzel, içinde akan ırmaklar kadar duru, Semiramis ve kral Nebukadnezar’ın aşkı kadar sonsuz olsun.

Ülkü OLCAY

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir