Between Two World: Edebiyat Ne İşe Yarar, Sanat Herkes İçin Midir?

Başrolünde Fransız usta oyuncu Juliette Binoche’nin rol aldığı ve yönetmenliğini Emmanuel Carrère‘in üstlendiği film ilk gösterimini Cannes Film Festivali’nde gerçekleştirmiştir. Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünün açılışında gösterilen Ayrı Dünyalar, Fransız gazeteci Florence Aubenas’nın kimliğini gizleyerek çalıştığı günleri ve gözlemlerini anlattığı kitabı Le Quai de Ouistreham‘dan esinlenilerek sinemaya aktarılmıştır. Çok satan kitaptan sinemaya uyarlanan bu filmle yönetmen Carrère Fransız dramasına önemli bir eser bırakmış oldu. Hikâye, deneyimleri hakkında kitap yazmak için temizlikçi kılığına giren yazar Marianne Winckler’ı merkeze almaktadır. Tanınmış yazar Marianne Winckler, Fransa’da sosyal adaletsizlik ve gelecek kaygısıyla ilgili bir kitap yazacaktır. Araştırması için, gerçek kimliğini ifşa etmeden, Fransa’nın kuzeyine gider ve temizlik işçiliği yapan kadınlara katılır, böylece sosyal görünmezlik ve geçim kaygısını şahsen deneyimleyecektir. Koşulların ağırlığı dolayısıyla kadınlar arasındaki dayanışma ruhu güçlüdür; ancak gerçek ortaya çıkınca kadınların güvenleri sarsılacaktır. Başroldeki Juliette Binoche ve ona eşlik eden amatör kadın oyuncu kadrosu ise tek kelimeyle şahane.

Caen çalışmaya ihtiyacı olan, para sıkıntısı çeken boşanmış bir kadın olarak, iş arama merkezine başvurur ve oradan temizlik okuluna gönderilir. Burada işe alınmaya yetecek kadar temizlik hakkında bilgi edinir. Hemen ardından üst sınıfa ait bu şık giyimli gazeteci Caen kollarını sıvar; campinglerde, iş yerlerinde ve Outistreham limanında, vapurlarda tuvaletleri fırçalar. İşine devam ederken, temizlik işçileriyle kısa sürede arkadaşlık kurar ve bu arkadaşlık gün be gün derinleşmeye başlar. Kısa süre sonra işçilerle sıkı bir bağ kurarken diğer yandan da gizlice onlar hakkında notlar alır. Seyirci film boyunca gergin bir şekilde kimliğinin ifşa edilme sahnesini bekler ancak Between Two World’ün odak noktası dostluk, karakter ve sosyopolitik yorumdur. Oyunculuk yeteneği, dingin ve duru güzelliğiyle Binoche, başrol için idealdir. Film boyunca bir aktör gibi ustalıkla kimlik değiştiren bir yazarı oynarken, aslında iki ayrı karakteri birlikte canlandırmaktadır.

Yazar Marianne’yi içine dahil olduğu hayatta sadece iş bulma kurumundaki kadın tanımıştır ancak memuru ikna etmeyi başaran Marianne, araştırmasına devam etmek için bu memurun bir müddet sessiz kalmasını sağlayacaktır. Araştırmalarına titizlikle devam eden yazar, iş arkadaşlarına, hayatlarıyla ilgili sorular sorar. Ayrıca yeni iş arkadaşlarından hiç ummadığı yardımlar ve incelikler görür. Günler geçtikçe içlerinde yaşamaya alışır. Bu durum bir gün mahsur kaldıkları gemide yeni arkadaşlarıyla sohbetine eski arkadaşı Chrystèle tanık oluncaya kadar devam eder. Beklenen ifşa gerçekleşmiştir. 

Marianne, hikâyesine devam ettiği süre boyunca gözündeki araştırmacı parıltısını korumuştur. Araştırma boyunca sakinliğini koruyan yazar, kadınlarla gerçek bağlar kurdukça içinde bulunduğu sosyal sınıfın neden olduğu suçların sorumluluğunu da üstlenir ve suçluluk duymaya başlar. Yazar, hikâyenin ortasında, kitabını bir koro çalışması gibi çoklu karakter üzerine kurmayı planladığını; ancak başrolün kendisini belli ettiğini ve artık hikâyenin Chrystèle’nin etrafında döneceğinin netleştiğini söyler. Christèle (Hélène Lambert) zorlu bekar bir anne ve katmanlı bir karakterdir: açık sözlü, cömert ve esprili olduğu kadar dünyadan bıkmış ve şüphecidir. Christèle, Marianne ile sahilde dinlendikleri sırada “benim böyle bir şeye hiçbir zaman vaktim olmadı. Hep bir işten diğerine koşturdum” diyerek zamanın hızına ve sistemin, kişiyi durup dinlenmeden çalışmaya zorladığına dikkat çeker.

Artık senaryo, çocuklarını zar zor besleyebilen ve nankör bir iş ekonomisinde tek bir vardiyayı tamamlamak için saatlerce yürüyen Chrystèle üzerinde dönmektedir. Hikâyeyi daha da dramatize eden bu zorlu koşulların Fransız vatandaşı olan toplumun -birkaç sivri diyalog satırının bize hatırlattığı gibi, göçmenlerin durumu çok daha zor-  alt kesiminde yer alan işçi sınıfının geneli için geçerli olmasıdır.

Filmin ana mesajları içinde yer almasa da alt metinde edebiyatın, toplumun alt kesimine uğramadığı gerçeği yer almaktadır. Etrafındaki onca işçiden hiçbiri ünlü yazar Marianne’i tanımamıştır. Çünkü hayatlarında kitap okuyacak vakitleri yoktur yada edebiyata zaman ayıracak “lükse” sahip değillerdir. Bu Marianne’nin çalışmasını kolaylaştırmışsa da aslında edebiyatın sınırını da bizlere göstermektedir.

Emel AKBAŞ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir