Yargı dizisi tam gaz ilerliyor. Olayların akış hızı karşısında nefes nefese kalıyoruz. Hiçbir şeyin değişmediği tekrarlar diyarı ülkemizin ve hayatımızın hızlı akan tek sekansı. Buna da şükür, dizi mizi ama hayatımıza bir hareket bir heyecan getiriyor. Dizide muhteşem bir Pars savcım yanında bir başka muhteşem daha belirdi ama ters taraftan: Yeni muhteşemim avukat Yekta. Dünya gıcığı bir tip. Uğur Polat hayatının rolünü oynuyor.
Ceylin ve Ilgaz takdirimizi zaten gişeden kazandılar. Tabii Engin de ayrı bir seyirlikti. Ama şimdi maksadım başka bir şey. Ben Ceylin’in ailesinin toptan özel ilgi gerektirdiğini düşünüyorum. Anne Gül, baba Zafer, abla Aylin, Aylin’in kızı ve ölen İnci ve tabii Ceylin bana göre aynı gen arızasına sahip kişiler. Ceylin’in avukatlığı seçmesi bile ailenin bu gen arızasının bir sonucu gibi. Aile toptan ortak yaşamanın kurallarını kendi genlerinin yönlendirmesine göre baştan yazmaya yeminli sanki.
İnci’nin Engin’e çemkirmesiyle çocuğu nasıl zıvanadan çıkartıp katil yaptığını izledik. Anne Gül’ün çığlık çığlığa kocasına git Çınar’ı öldür dediğini izledik. Baba Zafer ‘in bu dolduruşla gidip Çınar’a kendini vurdurttuğunu izledik. Aylin’in ve kızının hapçılıklarını izledik. Dizinin başından beri de zaten Ceylin’in bağrış çağrış hukuk kurallarını alt üst ederek kafasındaki hedefine dümdüz gitme huyunu da izliyoruz. Gel de bu ailede gen bozukluğu yok de. Aslında bu tür aileler toplumumuzda mebzul miktarda mevcut.
Birbirine gaz vererek özçıkarlarına uygun hedeflerine ulaşmak için her yolu mübahtan da öte meşru gören bir birliktelik formudur bunlar. Bu arada ahlakmış hukukmuş karşındakine zarar veriyormuşsun yanılıyor olabilirmişsin gibi değerler tamamen devre dışı bırakılıyor. Bakın çevrenizde bunlardan ne kadar çok var. Kadın cinayetlerine bakın katillerin hep birden fazla koruyucuları kollayıcıları var ve bunların çoğu da ailenin diğer üyeleri. Aile ile de iş bitmiyor. Zira biz ikincil ilişkilere birincil ilişkileri zerk ederek ikincillerin kimyasını bozuyoruz.
Yıllar yıllar önceydi, ev gezmesindeyiz, biz çocuklar okul çağındayız, karneler alınmış anneler sınıflar hangi dereceyle geçtiklerimizi konuşuyor. Pekiyiler iyiler derken sıra Erhan’a geldi. Annesi yarı gülerek “bizim Erhan da döpiyesle geçti” demez mi? Meğer öğretmene döpiyeslik kumaş hediye edilmiş. Özetle, gen bozukluğunun sonu da yok başı da yok. Peki düzeltilir mi? Elbette düzeltilir. Yeter ki…
Bu ‘yeter ki’yi herkes kendince doldurabilir. Benim de var bir önerim ama onu yazmayacağım. Onun yerine bir başka kişilik üzerinde durmak istiyorum. O da Metin Kaya. Ilgaz savcının babası, emniyet amiri Metin Kaya. Metin amirim tipik bir tragedya kahramanı. Tragedya kahramanlarının özelliği aynı anda iki doğrudan birini seçmiş olma. Ne var ki bu seçimle diğer doğruyu çiğnemiş olma ikilemi içinde kalmalarıdır.
Metin komiserimin babalık statüsü oğlunu korumasını gerektirirken emniyet amirliği statüsü suçluyu yakalayıp adalete teslim etmesini gerektirmektedir. Üstelik Metin amirim vaktiyle çocuklarına yeterince şefkat ve ilgi gösteremediği zannıyla suçluluk duymaktadır.
Bu yaşantılar Metin amirimi birincil ilişki örüntüsünü ikincil ilişki örüntüsüne taşıma davranışına sürükler. Ama görüldüğü gibi bu seçimi onun tüm kariyerini iş ilişkilerini ve aile içi ilişkilerini alt üst eder, anahtar statüsü olan emniyet amirliği dolayısıyla tüm diğer, aile dahil, kurumlardaki statülerini olumsuz etkiler. Çınar’ı kurtaramadığı gibi Ilgaz’ın kariyerinde kara bir leke bırakmış giderek Ilgaz’ın derinden sevdiği Ceylin’le ilişkisini de yaralar.
Bütün bunlar bize neyi işaret ediyor? Nazım Hikmet’in dediği gibi: “Yaşamak şakaya gelmez/büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın.”
Nilgün ÇELEBİ
Son Yorumlar