Türkistan ve Uzak Doğu Seyahatnamesi

Defterdar Seyfi Çelebi’nin Türkistan ve Uzakdoğu Seyahatnamesi unvanıyla Selenge Yayınları’ndan çıkan ve Serkan Acar’ın yayıma hazırlayıp notlandırdığı bu eseri zevk alarak ve istifade ederek okudum.

Bu gibi yayına hazırlanan kıymeti bir hayli yüksek yazma eserleri okurken insan bir yandan zevk alıp istifade ederken diğer yandan da kahroluyor. Niye mi? Çünkü yazma eserlerin mühim bir kısmı maalesef yabancı kütüphanelerde bulunuyor ve daha ziyade yabancılar tarafından yayına hazırlanıyor. Bizde kimi vatan hainleri ve kanı bozuklar bu gibi eserleri kütüphanelerden, “resmî dairelerden” çalıp yok pahasına yabancılara satmaktadır. Gerçi elin gâvurunun bu gibi eserlere bizim gibi hamiyetsizi bol ülke insanlarından daha çok kıymet verdiği, sahip çıktığı sabitse de insan yine de üzülmeden edemiyor. Bu eser de mahut ma’kûs, meşum ve menhus talihten azade kalamamış. Bu eserin mevcut iki nüshasından biri Leiden Üniversitesi Kütüphanesi No:917/1’de, diğeri de Paris’te Bibliothéque National, Supplement Turc, 1136 numarada bulunmaktaymış. Eserle ilgili en kapsamlı ve mufassal çalışmaya ise Joseph Matuz imza atmış. Matuz her iki nüshayı karşılaştırarak transkripsiyonlu ve tenkitli metin neşri hazırlamış, 1965’te Strasbourg Üniversitesi’nde doktora tezi olarak çalışılan bu eser Fransızcaya da tercüme edilmiş ve 1968 senesinde yayınlanmıştır.

Müellif Seyfi Çelebi hakkında çok fazla malumat olmadığı gibi haddizatında onun defterdarlığı da meşkuktur. Eserin de muhtevası ve üslubu seyahatnameden ziyade muhtelif aktüel kitaplardan ve esere mevzu mahallerde bulunmuş seyyah, tüccar, elçi gibi insanlardan bilistifade hazırlanmış bir telif intibaını veriyor. Eseri yayıma hazırlayan Serkan Acar da eserin seyahatname tadında bir tarihî coğrafya kitabı olduğunu ifade etmektedir.

Eserin dili ve üslubu ile ilgili olarak şunları söyleyebiliriz. Seyfi Çelebi Farsçaya şiir yazacak derecede hâkim biri gibi görünmektedir. 16.yüzyılın sonlarında kullandığı Türkçe ise birkaç kelime hariç hemen hepimizin kolaylıkla anlayacağı bir sadelikte. Esasen d ve t gibi harflerdeki değişim dikkate alınmazsa Türkçe aynıdır.

Yazarın Hıtay (Çin) hakkında verdiği bilgi hazindir. Eserin yazıldığı tarih itibariyle Hıtay hakanının ismi Cendî’dir, kendisi kafirdir, puta tapar ve “haşa güneşi kıble bilür”. Ancak bu hakandan evvel ammuzadesi olan Şimu, Hazret-i Resul-i Ekrem bir gece onun rüyasına girip Müslüman ol dediği için o da Müslüman olmuştur, bu sebeple Hıtay’da çokça Müslüman ve 300 Cuma mescidi bulunurmuş. Şimu, annesinin de Müslüman olmasını istemiş ancak kadın putperestlikte sebat etmiş hatta putperest vezirlerle işbirliği yaparak oğlunu zehirleyip öldürmüştür.

Yazar eserinin devamında Hint ve Keşmir ile daha ziyade Türklerin meskûn olduğu devletler-coğrafyalar hakkında bilgi vermektedir. Tabii Türkler arasındaki kanlı savaşlar, boğazlaşmalar o dönemin zihin dünyası hakkında şaşırtıcı bilgiler veriyor. Bunun en mühim sebeplerinden biri de herhalde müellifin “ehl-i tevarihe malumdur ki bir kişi yalnız bir şehre hükm etse hutbe ve sikke kendü atına olandan son padişah sayılur” dediği anlayış ve gelenektir.

Yazarın birkaç defa kullandığı “yapubdurlar” ifadesi bugün de Ege’nin bazı yörelerinde müstameldir.

Kanaatim odur ki bu eser, seyahatname değilse de telif edilmiş tarihî coğrafya vasfıyla daha da kıymetlidir çünkü hem yazılı hem de canlı-şifahî kaynaklardan istifade edilerek hazırlanmıştır.

Yazarın Keşmir ve Serendib ile ilgili yazdıkları da çarpıcı idi.

Bu eserin yayınlanmasında emeği geçen herkes tebriki hak etmektedir. Bu tür eserlerin adedinin artması temennimizdir.

İsmail KÜÇÜKKILINÇ

Not: Kıymetli yazarımız yazılarını facebook sayfasında da yayınlamaktadır. Yazılarını sosyal medya vasatını dikkate alarak yazmaktadır. 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *