“Dibace” Bir Dergiden Daha Fazlası

Bir yazarın en büyük tutkusudur özgürce yazmak. Hiçbir kaygı duymadan mürekkebini damlatmak ister yüreğinden. Ne var ki bu hep böyle olmaz her zaman. Aşılmaz engeller çıkar karşınıza. Katı bürokratik yapılar, toplumsal baskılar bırakmaz peşinizi. Demokles’in kılıcını ensenizde hissedersiniz her zaman. Yazdığımız derginin/gazetenin/yayınevinin dünya görüşüne mahkûm olmak istemediğinizde yazılarınız bir paçavra gibi atılır bir köşeye. Esamisi bile okunmaz yazdıklarınızın. Hadi bütün bu badireleri bir şekilde aşıp eserinizi bastırdığınızda bu kez de yayın evleri çıkar karşınıza. Bir taşeron mantığıyla sömürür emeğinizin karşılığını hiç utanmadan. İşte o zaman William Shakespeare’in “Ezilmiş, hor görülmüş el emeği göz nuru.” dediği bir hayatı yaşarsınız içinizde. Neden sonra yine Shakespeare yetişir imdadınıza. “Değmez bu yangın yeri avuç açmaya değmez…”

Zordur yazar olmak. Ya herkesi memnun edeceksiniz ya da kendinizi. Başınıza bir iş gelir saikıyla da olsa kendinizi memnun etmenizi salık veririm sizlere. “Korkudan dili bağlı sanatın” dilini çözmek yürek ister. Bazen buyurgan yapılar yazacağınız yazının çerçevesini çizebilir sizlere. Kaleminizi onların belirlediği bir alanda oynatmanızı isteyebilirler sizden. Aksi durumda aforoz edilirsiniz, kendi mahallenizden bile… Kaleminin rengini başkalarının beklentilerine göre belirleyenler gölge şahsiyet olmaktan kurtulabilirler mi dersiniz? Hiç sanmam. Zordur yazar olmak bu ülkede. Her ne yazarsanız yazınız birilerinin adamı olmaktan kurtulamazsınız. Vatan, millet dediğinizde milliyetçilikle/faşistlikle itham edilirsiniz. İktidarın yaptığı güzel işlere değindiğinizde yandaş olursunuz sorgusuz sualsiz. Eleştirdiğinizde ne vatan hainliğiniz kalır ne fetöcülüğünüz. Cumhuriyetin kurucu değerlerine sahip çıktığınızda Kemalist, eksik yönlerini belirttiğinizde mürteci damgası yersiniz. Nedense aydınlarımızı bir kalıba sokmaya meraklıyız hep. Tevfik Fikret bir tarafın adamı. Mehmet Âkif öbür tarafın. Nazım’ın şiirleri bir türlü kavgasının önüne geçemedi. Necip Fazıl’a biçilen elbise yıllarca hep fikir kumaşına göre oldu, sanatını hesaba katmadan. Edebiyat alanında manzara-i umumiye böyle olmasına karşın yine de nevbaharlar yaşanmıyor değil güzel ülkemizde. Omurgalı duran yazarlarımız ve yayınevlerimiz de elbette mevcut. İşte bunlardan birisidir “dibace dergisi” ve onun mimarları Muaz Ergü ve sitenin teknik düzenini gerçekleştiren, siteyi sürekli güncelleyen Orhan Baş…  Koskoca siteyi  sırtlarında taşıyan fikir ve sanat adamları…

Birçok yazarın yuvası “dibace”de yazılarınızı yazarken “Başkaları ne der” vehmine kapılmazsınız, sansüre uğramaz, fikir jimnastiğinizi olabildiğinizce yapabilirsiniz. Yeter ki yazılarınız insanları kin ve öfke girdabına sokmamış olsun. Dibace bir ideolojinin tekeline girmez. Aksine ideolojiler dibacenin çatısı altında fikirlerini özgürce sunar okurlarına. O pazarda aradığınız her meyveyi bulmak mümkün. Alegorik düşüncenin merdivenine çıkarır sizleri. Her çiçekten bal toplayan bir arı gibi gezdirir sizi sayfalarının arasında. Gün geçtikçe güçlenen dibacenin dünyanın farklı yerlerinden okuyucu kitlesi bulmasının sebebi budur aslında.

Sitenin künhüne matuf bir yazı yazmak hep vardı aklımda. Ancak yazarlarımız benden çok daha önce davrandıkları için böyle bir antolojiye girmeye gerek yok sanırım.  Yine de birkaç kelam etmek isterim. Derginin bir yazarı olarak dibace ile tanışmam neredeyse bir yılı buldu. Arkadaşımın gönderdiği bir linki(dibace) tıkladığımda “İşte gerçek bir dergi” dedim içimden. Doğrusu dijital ortamda yazı okumak pek âdetim olmadığı halde dibace bu alışkanlığımı değiştiren bir dergi oldu. Artık her gün çayımı yudumlarken tiryakisi olduğum dibaceden bir kaç yazıyı keyifle okuyabiliyorum.

Dibace için bir dergiden daha fazla dediğimde abartılı bir söz söylediğimi sanmayınız lütfen. Zira her gün değişik konuları barındıran yazılarıyla bir gazeteye benzemekte. Ancak gazeteden farkı ruhunuzu paralayacak üçüncü sayfa haberlere yer vermemesi. Kültür ve sanat sitesi olan dibacede haber değeri olan güncel konuları bulduğunuz gibi geçmişi ve geleceği anlatan ya da her ikisinin mezciyle köprü kuran yazılara da rastlayabilirsiniz. Dibace, emek verilmiş uzun araştırma yazılarıyla bir kitaba da benzemekte. Yazarlar bölümü farklı türden kitapların olduğu bir kütüphane sanki. Hangi alanda araştırma yapacaksanız bu laboratuvar merkezinden faydalanmak mümkün. 

Türkiye’de hatırı sayılır kültür ve sanat ağırlıklı dergiler yok denecek kadar az. Olanlarda tornadan çıkmış gibi benzer yazıları içermekte. Aynı fikirleri terennüm eden bir yazarı okuduğunuzda o derginin hepsini okumuş olursunuz aslında. Bu yüzden sizlerin düşünce dünyasına etki eden sadece bir yazı kalır aklınızda. Diyelim ki farklı meselelerden/alanlardan bahseden bir kaç dergiyi satın almak istediğinizde daha fazla ücret ödemeyi de göze almanız gerekecek.  Üstelik bu tür yazılara ulaşmanız için bir ay ya da üç gibi bir zaman aralığını da beklemeniz icap edecek. Oysa dibace bahçesinde, dergilerin hep aynı ve sınırlı yazılarına mukabil günde en az üç-dört yazarın farklı yazılarından istifade etmek pekâlâ mümkün.

Dibace sinema, edebiyat, sanat, din, felsefe, gezi, tarih ve daha başka alanlarda yığınla yazı bulabileceğiniz bir arşiv niteliğinde… Yazarlarımızın kalitesi hakkında mezkûr isimlerden sitayişle bahsedildiği için o alana pek girmek istemem. Ancak her biri kendi alanında ispat-ı vücut yapmış önemli şahsiyetlerin birkaçını zikretmek isterim. Gezi yazılarıyla hayatınızda belki de gidemeyeceğiniz yerleri adeta elinizden tutup gezdirir Alaattin Diker. Nideggen kalesini, surlarını ya da cesur şövalyeleri tanırsınız onunla. Yahut ta Nepal’in yorgun haline şahit olursunuz birlikte. Effelsberg’de gün batımını seyredersiniz doyasıya. Şairlerin durağı Heimbach’u gezmek için bir fecir vakti erkenden düşersiniz yollara. Sinemaya merakınız varsa Emel Akbaş’ı, Zehra Arslan’ı takip etmenizi öneririm. Gözden kaçan filmleri ve detaylarını öğrenirsiniz bir çırpıda. Kardeş ülke Azerbaycan’ı ise Orhan Aras’ın kaleminden okumak ayrı bir keyif olsa gerek. Yazılarında olması gereken bir din tasavvurunun ıstırabını duyan Ahmet Bayraktar’ı, farklı meselelerde at koşturan Mustafa Everdi’yi, Metin Kazan’ı, genelde önemli şahsiyetler üzerinde yazılar yazan Mesut Özünlü’yü, öyküleriyle dikkat çeken Ergür Altan’ı, kitap okumalarına vurgu yapan Yücel Feyzioğlu’nu, Sosyoloji yazılarıyla toplum analizlerini en teferruatıyla bizlere sunan Nilgün Çelebi’yi, anı tadında yazılarıyla Sabriye Cemboluk’u ve daha ismini sayamadığım birçok yazarı da dibace bahçesinde bulmanız mümkün.

Ateş böceği hükmünde olan kafa fenerimizi güneşe tutan bunca yazarı bir arada bulmak ne güzel…

Necati İLMEN

6 Comments

  1. Mesut ÖZÜNLÜ Reply

    Tebrikler Necati Bey üstadım. Çok içtenlikli bir yazı olmuş. Bu bakış açınızın genişlik ve kucaklayıcılığı umarım ülkemiz dergiciliğine ışık olur. Bu ülkede yayıncılık ve dergicilik üçüncü dünya kültürünün /dahası kültürsüzlüğünün tortularından kurtulmalı. Şuculuğu buculuğu, klik düşünceleri, bencillik kokan familyaları aşmalı. Nasıl aşılır bu? Yazarın, yazının, dergiciliğin amacı menfaatçilik, dinî ve siyasi rantçılık değilse; yani gerçekten yazı ve yazarlıksa bu kendiliğinden aşılmış demektir. İşte dibace böylesi bir aşkınlığın özgür iklimidir… Hep böyle kalması ve hep bu insani çizgide yol alması dilek ve dualarımla…

    1. Necati ilmen Reply

      Aslında insanların nerede yazdığı önemli değil ne yazdığı önemli düşünceleriniz için Teşekkür ederim Mesut Bey

  2. Mustafa SARI Reply

    Necati bey, matbuatimıza ilişkin aci gerçekleri açık yüreklilikle dile getirdiğiniz için.
    Fuzuli yazdıklarına tesvidat yani karalama diyor. Ben de makale, bildiri vs dışındaki karalamalarımı iki üç yıldır edebiyat dergilerine göndermeye başladım… Kimi trajik kimi komik onlarca hadise… anlatsam ayıp olur… Bu anlamda hem sizi hem de bize özgür bir yazı ortamı hazırlayan Dibace’yi yürekten kutluyorum 👏👏

    1. Necati ilmen Reply

      Duygu ve düşünceleriniz için Teşekkür ederim Mustafa Bey Umarım o karalamalar bir gün anlaşılır

  3. Sabriye Cemboluk Reply

    Cok teşekkür ederim Sayın Necati İlmin bey. Bizleri ayni çatı altında toplayan güç de bu at gözlüğü ile bakmayan yazar ve okur cesitliligidir. Ayni sayfalarda buluşmak dileğiyle, kaleminize sağlık

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir