Türk Şiir geleneğinde son yirmi, otuz yılı saymazsak kadın şairler yok denecek kadar azdır. İkinci Yeni hareketinin em hummalı zamanında Anadolu’dan kaya dibinde açmış bir çiğdem gibi filizlenen şiiriyle Gülten Akın, salt kadın şairlerin değil Türk şiirinin de gurur duyduğu özgün bir şairdir.
Biz bu çalışmamızda şairin, “Kestim Kara Saçlarımı” adlı kitabındaki şiirleri ve buna koşut olarak Gülten Akın şiirinin paradigmalarını inceleyeceğiz.
Gülten Akın, şairliğinin yanında başarılı bir avukat, beş çocuk yetiştirmiş, ilgili, cefakâr bir anne ve sevgi dolu bir eştir de… Eşinin kaymakam olması sayesinde Anadolu’yu karış karış gezmiş ve özellikle Anadolu kadınını, onların çileli yaşamını, acılarını, umutlarını ve umutsuzluklarını yakından gözlemlemiş; bu tecrübelerini şiirin ipek imbiğinden süzerek dile getirmiş çağdaş bir Dede Korkut’tur. O, söz konusu kitaptaki daha ilk şiirle sanki bütün şiirlerinin “sebeb-i nazm-ı kitab”ını (Kitabın yazılma sebebi) anlatır gibidir. Onun şiirlerinde anne, eş, kentlerin yalnızlığı, dağlar ve unutulmuş Anadolu insanı vardır hep:
“Kaçıp sevgilerin korkunç tuzaklarından
Kaçıp ana olmaktan eş olmalardan
Kentlerdeki yadırgı pabuçlu yalnız
Dağlardaki kırmızı ışığa varıldı”
Faruk Nafiz Çamlıbel’in ortaya attığı ve Cumhuriyet Dönemi şiirinde sıkça kullanılan “Mektepten memlekete…” görüşü, Gülten Akın şiirinde buzlu cam arkasından da olsa kendini hissettirir. Yukarıdaki dörtlükte adeta şairin Anadolu macerası başlamakta, “Dağlardaki kırmızı ışık” imgesiyle Külebi’nin, “Gökte yıldız gibi Anadolu köyleri” dediği uzak gurbetler, unutulmuş Anadolu ocaklarıdır.
Gülten Akın şiirinde sık geçen “At” metaforu, onu taşranın bungun karanlıklarından aydınlık şehirlere götüren bir düş, bir vasıtadır. Anadolu gerçeğinin hiç de hayal edildiği gibi romantik olmadığının itirafı gibidir bu yorgun şiirler. Şair “At” eğretilemesine bazen sabah aydınlığını da yükler ve böylece taşranın ağır, dingin ve ıssız karanlıklarından mavi bir atla gündüze ulaşmayı haya eder:
“O camlarda mavi atları gökyüzünün
Ürkütüp kaçıran dal uçlarına
O atlardı en güzel yerlerinde
-Sağrılarında, yelelerinde- sabahı getiren
Onlardı okşayan atlarını gökyüzünün
Uykulu ve beyaz
Düzgün ve iyi görülen bir şeydi
Uyanmanın ilk serinliğinde”
Şair zaman zaman at imgesinin rengini değiştirir ve her rengin karşıladığı bir gerçeklikle taşranın zorlu hayatını anlatır bize. Kırmızıdan maviye, en sonunda
“Ne mi istedin al –beyaz atınla
Sen düş, sen-”
“Al” ve “düş” sözcükleri tevriyeli düşünülebilir: “Al” sözcüğü birinci anlamda almak eylemini karşılasa da “al at” sıfat tamlamasıyla da renk anlamında kullanılmış olabilir. Şair yine, “düş” sözcüğünü “düş-mek” eylemiyle kurgulayıp “rüya”, hatta rüyadan da ileri “umut” olarak da hissettirmek istemiş olabilir okura.
Gülten Akın şiirlerinde Anadolu kadını soyut bir kavram değil; kanlı canlı, yaşayan bir varlıktır: Onun kadınları, gelenek görenekler, yanlış inançların cenderesinde erkek egemen bir toplumda ezilen, horlanan ama yine de umudu bir madalya gibi göğsünde taşıyan mübarek kadınlardır. Bu anlamda Nâzım’ın kadın betimlemelerini selamlar gibidir şair “Kestim Kara Saçlarımı” şiiriyle. Onca meşakkati çektikten sonra özgürleşen kadın vardır Gülten Akın şiirinde. Bu özgürlük trajik bir özgürlüktür aslında; bir çeşit delirmedir, son noktadır. Anadolu’da “kadın saçı” dişiliğin sembolüdür: Özellikle Maraş yöresinde kadınların evli ya da bekâr olmasının bir bakıma nişanesidir saç. Kızların başı açıktır. (En azından yirmi yıl önce öyleydi.) Yörede düğünler, toylar gençlerin birbirini görüp beğendikleri yegâne ortamlardır ve delikanlıların kadın topluluğu içinde kimin evli, kimin bekâr olduğunu anlaması amacıyla evli kadınlar başlarına yazma bağlar; genç kızlar genellikle başı açık, en çok saçlarının belirli bir bölümünü kapadıkları eşarplar bağlarlar başlarına. Ne zaman ki evlenirler, ancak o zaman başlarını kapatırlar; dolayısıyla evlenen kız için “başı bağlandı” deyimi kullanılır.
Evli bir kadının saçlarını açması, hele hele kesmesi, onun aklından zoru olduğuna delalettir. Saçını kesen bir kadın, erkek egemen toplumun tüm dayatmalarını, nobranlıklarını adeta çöpe atmış sayılır. Kesin bir başkaldırı imleyen bu şiir, şairin Anadolu kadınını özgürleştirme isteğinin de manifestosu gibidir.
“Uzaktı dön dön çevreyi dön
Yasaktı yasaydı töreydi dön
İçinde dışında yanında değilim
İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi
Bu nasıl yaşamaydı dön
Onlarsız olmazdı, taşımam gerekti, kullanmam gerekti
Tutsak ve kibirli –ne gülünç-
Gözleri gittikçe iri çekilmez
İçimde gittikçe bunaltı
Gittim geldim kara saçlarımı öyle buldum
Kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi
Bir şeycik olmadı –Deneyin lütfen-
Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım
Günaydın kayısıyı sallayan yele
Kurtulan dirilen kişiye günaydın
Şimdi şaşırıyorum bir toplu iğneyi
Bir yaşantıyla karşılayanlara
Gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldum.”
Şair, birinci bentte Anadolu kadınının taşrada ataerkil bir toplumdaki gerçekçi betimlemesini yapıyor. İkinci bentte bu yaşantının dayanılamayacak bir raddeye gelişini öykülerken, üçüncü bentte bu vurdumduymazlığa ve zulme başkaldırışını, saçlarının kesilmesiyle de özgürlüğe adım atışını anlatıyor. Özellikle bu bent Anadolu kadınının bin yıllardır maruz kaldığı din-töre ve mahalle baskılarından kurtuluşunun hiç de öyle gözlerinde büyüttükleri kadar zor bir eylem olmadığını, bu paslı zincirlerin bir fiskeyle kırılabileceğini muştuluyor, “-Deneyin lütfen-“ sözüyle de onları bu kör baskılardan bir an önce kurtulmaya davet edip yüreklendiriyor. Son bentte geçen:
“Şimdi şaşırıyorum bir toplu iğneyi
Bir yaşantıyla karşılayanlara…”
dizeleriyle de toplu iğnelerle tutturulan türbana ve bu simgeyi bir yaşama biçimi kabul eden zümreye seslenerek: “Madem dert dava saçın görülmesiydi saçlarımı kestim ve o iddia ettiğiniz saçın görülmesinden kaynaklanan günahlardan kurtuldum artık.” demeye getiriyor.
Gülten Akın şiirinde, koçaklama şiir türünün de önemli bir yeri vardır. Bu kitaptaki “Koçaklama” şiiri, şiirimizdeki tipik koçaklamanın bir ironisi olarak, aslında güçsüz erkeğin kadınlar üzerinde gücünü ispatlamaya çalıştığını örnekliyor.
Gülten Akın, Anadolu kadınının ruhudur; eli, dili, kalemidir onların. “Eski Karanfil” şiiriyle kadının gündelik işleri arasında, bir şekilde denk geldiği kentli kadınlara özenmelerini anlatır. Ona göre Anadolu kadınının sevinçlerini, özlemlerini, aşklarını, hasretlerini uzun ve yanık türkülerle dile getirmesi, Anadolu erkeğinin kentli kadına olan hayranlığının nafile bir çaba olduğunun göstergesidir:
“Ufak yapılı mı
Eski mi bu göğüs usandık mı
Bir karanfil mi, ben alır size veririm.”
dizelerinde şair, “karanfil” metaforuyla Anadolu kadının doğallığını imliyor.
Gülten Akın şiirinde Anadolu erkeği, yanlış hayaller peşinde, eğitimsiz ve her konuda geri bıraktırılmış, belki o bedbaht kadınlardan daha fazla kurban durumundadır:
“Yıldız ile Boşluktaki Adam”
“Masal ister milyonla aç adam
Soylu ister kral ister değildir kendi
Ve gelsin bir kral, kral pazarından
Ve gelsin üç prens kral pazarından
İlginç olur masalları soylu kişilerin…”
“Başka Yaşama” şiirinde de yine aynı doğrultuda kadınları değişime zorlar şair:
“Ölümden korkacak ne
Başka yaşamlar var ucunda”
derken de değişim, dönüşüm ve bir devrimin çıngısını çakar gibidir.
Kısacası Gülten Akın şiiri, Anadolu kadınının acılı türküsü gibidir bir bakıma, pırıl pırıl bir Türkçeyle söylenmiş bir türküdür bu…
Mehmet BİNBOĞA

Bence, kestim kara saçlarımı, derken Gülten Akın, ben sadece saçlarımdan ibaret değilim, yalnız onlarla anlamlı değilim, ben varlığımla zaten değerliyim, de demek istiyor.
Anadolu kadını, kadınları hakkındaki yorumlara katılıyorum.
Yazar, şair Gülten Akın, sanırım kendisi toprağa eli değmeden mektepten memlekete yazan bir kalemdir.
Değerlendirme yazarına ve dibace yönetimine teşekkürler.
Çok güzeldi hocam, teşekkürler. Gülten Akın pek çok Anadolu kadının gerçeğini dile ne güzel getirmiş. Yazık ki kadına cinnet yolunu gösterecek kadar ağır dayatmalar var. Halen değişen bir şey yok, pek çok kadın için. Ve Anadolu kentlerinde hiç de kolay olmayan insan yaşamları. Bakmayın siz ah köyüm vah gençliğim diyenlere. Hayat hep zordu anlaşacağım başaracağım, güzel yaşayacağım diyenlere.
Neler düşündürdünüz sabahın köründe. Sevgiler.