Annemarie Schimmel Ve Marburg

İstanbul’da bir kütüphaneye yaptığım ziyarette eski bir dergi buldum. Bu “İstanbul” isimli, kapağı yırtılmış bir  dergiydi. Üzerinde, Ahmet KabaklıTarık Buğra gibi yazar ve şairlerimizin gencecik resimleri vardı. Derginin yayın tarihi 1954 yılıydı.

Dergiyi satın aldım ve bir kahvede oturarak dergiyi karıştırmaya başladım. 18. sayfasında “Marburg’a  Davet” başlıklı bir yazı dikkatimi çekti. O sıralar, Almanya hakkında hemen hemen hiç bilgim yoktu. Dergideki yazı Türkiye’de  bir yazara yazılmış davet mektubuydu. Kime yazılmıştı belli değildi. Yazarının adı Annemarie Schimmel’di ama yazıya “Cemile Kıratlı”imzasını atmıştı.

Okudukça, gözlerimin önünde bir pencere açıldı ve kırk yıl öncenin Marburg‘u ile fakirleri doyuran Azize Elisabeth’in gülleri bir bahçeye dönüştü. Almanya yüzünü ilk kez orada ve o anda  bana göstermiş oldu.

“Aziz dostum,

Siz buraya gelmek niyetinde misiniz? Pekala! “Bizim köyü” beğeneceğinizden eminim. Mayısta gelirseniz, bütün şehir çicek açan leylaklar, koncalanan güllerle doludur. Yumuşak tepeler arasında küçücük bir nehrin kenarında serpilen MarburgAlmanya’nın en romantik şehirlerinden biridir. Geçen asrın ilk senelerinde romantik şairlerinin çoğunun arasıra burada ikamet etmeleri şayanı hayret değildir.

Şehrimizi gezerken arasıra köylü kadınlara rastlıyacağız; hâlâ pek pittoresk kıyafetlerini giyinirler; kolayca hangisinin protestan, hangisinin katolik olduklarını kıyafetlerinin renklerinden, saçlarının tuvaletlerinden öğrenebilirsiniz. Katolikler, renk renk elbiseler, kıpkırmızı, masmavi, yemyeşil etek, pek de süslü önlük bağlarını tercih ederler; çorapları mavi,saçları ikiye bölünmüş örgü yapılmıştır. Protestanlar ise, daha açık renklerle giyinip saçlarını güzel bir topuz halinde başlarının üstünde tanzim etmek adetindedirler. Tam ortaçağlı bir manzara… Ve böyle olduğu için, misafirlerMarburg’u derhal çok seviyorlar.

Halbuki bugün size yalnız Marburg‘un gönül çekici taraflarından bahsedecektim. Eski bir manastırın binasında meşhur Üniversite’nin bir çok dersaneleri var. 1527 senesinde dünyanın ilk protestan üniversitesi olarak kurulmuş bu üniversite, şehrin en mühim müessesidir. Muhtelif seminerleri, hastaneleri ve başka enstütileri şehrin bir ucundan öbür ucuna kadar yayılmışlardır. Onların en enteresanları, gözleri görmeğen çocuk ve talebeler için büyük bir okuldur ki doğumdan yahut da harpten dolayı kör olanlar orada okumak, yazmak vesaire öğrenirler. Her derste bir iki kör talebenin dersleri büyük bir gayretle dinlediklerini görebilirsiniz. Onların çoğu imtihanlardan büyük muvaffakiyetle geçtikten sonra şimdi öğretmen, avukat, papaz gibi sıfatlarla calışmaktadırlar. Üniversite’ye mensup olan enstitülerden Almanya‘nın en büyük foto-arşivini size göstereceğim. Bir de binlerce efsane toplayan pek mühim bir efsane arşivi vardır.

Marburg’un 40 bin olan nüfusunun yüzde onunu teşkil eden aşağı yukarı dört bin talebe, burada okuyup gerek zengin kütüphanelerden gerekse de Marburg’un romantik havasından, şirin civarlarından istifade etmektedirler.

Güzel, muhteşem kiliselerimiz var. En güzeli, Azize Elisabeth’in adını taşıyandır. 13.asırda,Marburg’da yaşayan genç prenses Elisabeth, kocasını kaybettikten sonra fakir hastalara karşı sonsuz fedakârlıklarda bulunmuş, 24 yaşında vefat etmiştir. Onun hatırası için Gotik tarzının en temiz, en önemli numunesi olan bu kilise tesis edilmiştir.

Hisardan kiliseye inen sarp yoldan geçerken, size Azize Elisabeth hakkında bir efsane anlatayım. Genç prenses, kocası henüz hayatta olduğu zaman fakirlere aş ve ekmek verirdi. Bir gün kocası,bu israf için ona kızarak,

“Sepetinde ne var?” diye sordu.

“Güller var efendim,” dedi Prenses.

  “Sepeti aç!” dedi kocası.

Elisabeth sepeti açtı ve sepetin içine fakirler için koymuş olduğu ekmeklerin güllere dönüştüğünü gördü. Kocası gülümseyerek ona,  sonra fakirlere istediği kadar ekmek götürmeğe müsaade etti.

İnsan gönül gözlerini açarsa, Azize Elisabeth’in güllerini, yani iman, sevgi ve teekkülün getirdiği mistik gülleri hala şehrimizde bulabilir.Siz ne zaman gelip onlardan bir koncayı koparacaksınız?”

Mektubu okuduktan sonra müthiş bir merak beni sarmış sarmalamıştı… Bu güzel sözleri hem de Türkçe yazabilen kadın kimdi acaba?zzzzzzzzzzBiraz araştırdıktan sonra kendi isimlendirmesiyle Cemile Kıratlı, meşhur Prof. Annemarie Schimmel’den başkası değildi. Almanya’nın en önemli ödüllerinden biri olan “Barış ödülü”sahibi Annemarie Schimmel’in “Doğu” ile tanışıklığı 15 yaşında başlamış. Arapça, Türkçe ve Farsça öğrenmiş. Bir süre Ankara Üniversitesi’nde, ardından da 1970 yılından itibaren Harvard‘da Indo-İslam kültürü üzerine dersler vermiş.

Yüzden fazla kitaba imza atmış. Schimmel, 1981’de “Alman Liyaket Nişanı”nı, 1995’de de  “Barış Ödülü”nü aldı. Bir televizyon röportajı sırasında Selman Rüşdi‘yi eleştirdiği için yoğun hücumlara maruz kaldı. Yunus‘umuzun o güzel gönül şiirlerini bir Türk gibi anlayarak Almancaya tercüme etmiştir:

  “Ne varlığa sevinirem

  Ne yokluğa yerinürem

  Aşkın ile avunuram

  Bana seni gerek seni!”

Onu, o eski dergiden tanıdığım zamanın üzerinden bir hayli zaman geçti ve ben Cemile Kıratlı’yı da, Marburg’u da tam unutmaya başladığım sırada bana Almanya’nın yolu göründü. Hem de tâ Marburg’un tam yanıbaşına… Sanki Yaratan bana, “Git o gülleri gör,” demişti. Geldim, gördüm. Şüphesiz, Marburg, artık o kırk yıl önceki Marburg değildi. Nüfusu iki katına, tam 80.000’e çıkmıştı. Şehirde leylakların kokusunu, kırmızı, mavi çiçekli etekli, saçlari örgülü katolik kadınlarla, saçları topuz yapılmış protestan kadınları boşuna aradım. Ama A. Schimmel‘in o zaman ki dilde “hisar” dediği kale bütün haşmetliyle yerli yerindeydi. Sanki orada hâlâ hayırseverliğin bekçiliğini yapıyordu. Kaleye çıktım. Oradan aşağıya bakarak koluna sepeti takmış, yoksullara ekmek dağıtan bir kadın aradım. Sepetinde, hoşgörüsü ve sevgisiyle ekmekleri çiçeklere dönüşdüren Prenses Elisabeth’in izlerinin takip ederek o aksaçlı, akyürekli, bilge Annemarie Schimmel‘le tanışmayı arzuladım.

orhan abi

Bir kaç ay sonra arzuma tam kavuşacağım sırada tatlı bir aksilik sonucu ona yazdığım mektubuma başka bir Annemarie cevap vermesin mi? Bochum Üniversitesi hocalarından Türkolog Prof. Hermann Vary bana Prof. Annemarie Schimmel’in adresi ferine tarihçi Prof. Annemarie Von Gabain’in adresini vermişti. Doğrusu o güne kadar Prof. Annemarie von Gaban’in kim olduğunu da bilmiyordum. Eski Türkçe Dil Bilgisi kitabı başta olmak üzere Türkoloji alanında çok yönlü araştırmalar yapan ve Almanların Huguenot ailesine mensup olan bu hanımefendi Türkologlar tarafından Meryem Ana olarak anılıyormuş. Ben mektup yazdığımda 81 yaşındaymış ve Salzburg‘a yakın Anger isimli bir kasabada bahçe içinde güzel bir evde (Güneş Evi) oturuyormuş. Bana yazdığı mektupta benim mektubumun yanlış adrese gittiğini yazıyor ve ona gönderdiğim hikâyelerim konusunda bana yol gösteriyordu. Annemarie Schimmel ile tanışamadık ama başka bir değerli bilim insanı ile mektupla da olsa güzel bir dostluk kurduk.

Ama ne zaman Marburg‘a gitsem hemen aklıma Annemarie Schimmel gelir ve onun gözleriyle Marburg sokaklarında Azize Elisabeth’i ararım.aaaaaaaaaOrhan ARAS

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir